Edebiyat

ÇIRAK SELİM

Ustamın aradığı akşamlar telefonum ısrarla, gürültüyle çalardı. İrkilirdim. Asi bir ağrı karın boşluğumda (Sahi karnımızın neresi boştur hep merak etmişimdir.) dalga dalga yayılır, dinmek bilmezdi. Bu ağrı çocukluğumdan beri benimledir. Zamanla onunla barışmayı öğrendim. Artık biliyorum ki o beni ertesi gün karşılaşacağım hadiselere karşı uyaran, soğukkanlı olmamı salık veren dostun güçlü ikazıdır.

Sabah saatlerinde kamyonetin ön koltuklarına iki, yerine göre üç kişi sığışırdık. Yıpranmış koltuklar makine yağına bulanmış kumaşlarıyla bizi kucaklardı. Her daim ön konsolda bir parmak toz olurdu. Radyodaki kadının haykırdığı ayrılık şarkılarına pencereye biteviye çarpan kemerinin tıkırtısı karışır, tavana sinmiş, yağlı saç derisi kokusu depoya gidene kadar bize eşlik ederdi. Benim bir türlü kanıksayamadığım, karın ağrımı arttıran bu küçük ayrıntılar, ustam için sabah lezzetleriydi. Hata yapmamdan korktuğu için, ben de sürekli hata yaptığım için yol boyunca bana nasihatlerde bulunurdu.

‘İş yaparken önüne bak.’
‘Sızlanma, somurtma.’
‘Bir şey sorarlarsa hemen atlama, ben konuşurum.’

Ustam becerikliydi. Ben işten korkmam derdi, gururla. İşine ve kendisine saygı duyar, saygı beklerdi. Depoya girdiğimizde üzerimize tulumları giyerken bazı günler yüzünün azıcık gölgelendiğini görür gibi oluyorsam sebebi, üzerine paftadan yağ sıçramış, yer yer delik tulumu giydikten sonra evlerine girdiği insanlardan arzu ettiği saygıyı bulamayacağı endişesidir. Başkaları işçi takımını toza kire alışkın zanneder ya kimse kolay kolay alışamaz. Ustamdan bilirim. En büyük arzusu hane halkının karşısına temiz ütülü bir gömlek, boyalı ayakkabılar ile çıkmaktır. Bir on dakikacık düzgün kıyafetle görünse karşılarında ustama daha başka bir gözle bakacaklar, hatta ne bileyim belki de kendisinden hayat tecrübelerini işitmek isteyeceklerdir.

Ben böyle üst başla derdim olduğunu hiç hatırlamam. Hatta eprimiş bir yelek, delik mekaplarımın beni hoşnut ettiğini bile söyleyebilirim. Çoğu gün dişlerimi bile bile fırçalamam. Saçlarım tarak yüzü görmemiştir. Bırakın herkes benden uzak dursun… İş yaparken konuşmayı, işime karışılmasını ben de ustam gibi sevmem. Sanırım bir tek bu yönde benzeşiyoruz. Gerçi bana çalışırken pek nadir laf atan olur. Soru sordukları zaman kaygılanırım, ilkokul öğretmenim sözlüye kaldırmış gibi içimi ateş basar. Sorular genelde zor olur, yanıtlayamam.

‘Hattı bu taraftan versen daha kısa olmaz mıydı?’
‘Elektrik geçiyordu o deldiğin kablodan, şimdi ne olacak?
‘Ustam sen bu işi ilk defa mı yapıyorsun?’

Eskiden bizim meslekten tanışlarla kahvehanede okey oynar, sohbet ederdim. Genelde işlerden, hayattan hep yakınan ben olurdum, onlar kolay kolay sızlanmaz, somurtmazlardı. Zamanla asık yüzlü, huysuz olduğumu öğrendikçe benden kaçar oldular. Onları yaşamla barışık oldukları için, duvarları, tavanı delerken saçlarına, yüzüne bulaşan, soludukları tozu sevebildikleri için hep kıskandım. Ustaları akşamdan arayıp ertesi güne iş var, dedi mi müjdeyi alırlar, eminim ki varsa ağrıları sızıları bile diner, bugünün de yevmiyesi çıktı der, sevinirlerdi.

Çırak milletinin kafası çalışanları sorumluluk sahibi olur, ustalarını dikkatle izler, ilerde onun gibi olmak ister. İş verdikçe kaçmaz, daha da şevkle çalışırlar. Benim de tuzum kuru değildi hani, paraya ihtiyacım vardı. İş oldukça gittiğime göre iyi kötü sorumluluk sahibi sayılırım. Ama koca kafalılığımdan mıdır bilmem, verilen işleri doğru düzgün yerine getiremezdim. Matkap bileğimi, hilti belimi ağrıtırdı. Ustam süpürgeliğe on dübel atıp geçerken ben yanında iki dübeli ancak çakardım. Onlar da ekseri yamuk olurdu. Üstüne üstlük bacaklarım zeminden soğuğu çeker, gece boyunca dizlerim sızlardı. Çalışırken bazen (Ustama bakılırsa sürekli…) mola verir, bu molalarda hayal kurardım. Bu bilinçli yaptığım bir şey değildi, kendi kendine gelişiyordu. Belki bu yüzden ustamın ağzından kendinde misin, aklın gene havada sözleri hiç eksik olmazdı. Benden geleceğe dair ümidi olmadığını da ondan sık sık duymuşluğum vardı. İş yapmak, çalışmak konusunda pek istekli değildim belki, evet. Bunun yanında işini isteyerek yapanları da görünce şaşıp kalıyordum.

‘Selim hiltiyi getir.’
‘Selim yerleri kır’
‘Selim molozları dışarı taşı’

Bu işin sevilir yanı var mı? Hoş, bana kalırsa ustamın hatta patron Recep Bey’ in yaptığı işin bile sevilir yanı yoktu ya! İlkokulda öğretmenimiz, ilerde hangi mesleği istiyorsanız, ilgi duyuyorsanız onu yapın derdi. Son günlerde uzun uzun bunu düşünüyorum. Düşünüyorum, düşünüyorum, bulamıyorum.

Irmak Erkan

Bir gece yatağından kalktı. En sevdiği pantolonunu, gömleğini giydi, cüzdanını yanına aldı, çantasını sırtladı; karısını ve çocuklarını öpüp odadan çıktı. Çalışma odası soğuk, karanlıktı. Ahşap masanın üzerindeki gece lambasını yaktı, sobayı tutuşturdu. Sandalyesine oturdu, yazmaya başladı.

YAZAR HAKKINDA

Irmak Erkan

Bir gece yatağından kalktı. En sevdiği pantolonunu, gömleğini giydi, cüzdanını yanına aldı, çantasını sırtladı; karısını ve çocuklarını öpüp odadan çıktı.
Çalışma odası soğuk, karanlıktı. Ahşap masanın üzerindeki gece lambasını yaktı, sobayı tutuşturdu. Sandalyesine oturdu, yazmaya başladı.

Bir Yorum Yazın

8 + 2 =