Edebiyat

ÇÖP KADIN

Yarı açık pencereden esen ılık rüzgar, tenimi yalayıp geçti. Ürpererek açtım gözlerimi. Nerede olduğumu anlamam otuz saniyemi aldı. İtalya’dayım. Dün akşam saatlerinde gelmiştim. Havaalanına en yakın otele yerleşmiş, yorgunluktan üstümü değiştirmeden yatağa girmiştim. Deliksiz uykudan sonra böyle ılık bahara uyanmak ve maceranın tadını çıkarmak lazım şimdi. Pencereden, kaldığım kasabaya baktım. Öyle eşsiz sayılabilecek bir manzara değil belki; ama insana, kendini bile yabancı hissettirecek bir havası vardı. Issız, tek tük evlerin olduğu ova üzerine kurulmuş, düzenli yapısıyla kasaba başka bir gezegende gibiydi. Çalan kapının sesiyle irkildim. Odadaki telefon bozuk olduğu için, uyandırma servisi ayağıma kadar gelmişti. Etrafı gezmek için, mükemmel havanın yanında, erken saat de önemliydi. Duştan ve kısa kahvaltı faslından sonra hemen çıktım otelden. Ulaşımın zor olmadığı kasabadan şehir, yirmi dakika sürmüştü. Şehrin, en işlek caddesinin başında taksiden indim. Burası meydana çıkan uzun bir caddeydi. Daha önceki gelişimde, şehrin mimari yapısını inceleme fırsatı bulmuştum. Muazzam yapıdaki binaların tarihçelerini, mimarlarını, kullanılan malzemelerin hepsini öğrendiğim şehirde, bu defa amacım arka sokak insan manzaralarını gözlemlemekti. Ana cadde boyunca şık vitrinlerin ve kafelerin olduğu dükkanların, dar aralığından soldaki sokağa girdiğimde gördüm semt pazarını. İnsan manzaralarının en güzel çekilebileceği alanlardır. Sonradan öğrendim bu pazar alanı yılın üç yüz altmış beş günü açıkmış. 

Pazarın girişinde rengarenk iştah açıcı meyve ve sebzelerin, en güzellerinin en öne sıralandığı tezgahlar vardı. Fotoğraf makinemi bu cümbüşü kaydetmek için hazırladım. Harika fotoğraflar çıkacağına emin olduğum pazara girişim böyle olmuştu. Biraz yürüyünce ülkemdekinden pek de farklı olmayan bir manzaraya şahit olmuştum. Tezgahtaki malını satmak için, boynundaki damarları şişire şişire bağıran pazarcıların ve bebek arabasından sarkarak, etrafını dikkatle inceleyen, mavi gözlü şarışın bebeğin fotoğrafını çektim. Sakin ve dikkatli adımlarla yürüdüğüm pazarda satıcıların dışında kimseden ses çıkmıyordu. Pazarın bulunduğu alandan çıkıp dar sokaklardan birine girdiğimde gördüm, çöpleri karıştıran kadını. Fark ettirmeden yaklaştım. Gözlerindeki hüzün dolu bakışlarını saklama telaşıyla geçti gitti yanımdan. Arkasından pazar alanına kadar takip ettim; ama yetişemedim. Büyük bir dikkatle kadının fotoğrafını çekmek için onu arıyordum ki; 

Lambaretta marka motorun altına gizlenmiş, kahverengi gözlerini kırpmadan bana bakıyordu kedi. Kedinin bıyığındaki kıpırtıdan ürken farenin kaçabileceği tek yer, pazar alanıydı. Aldığı domatesin parasını ödemek için, cüzdanından çıkardığı parayı, pazarcıya uzattığı anda fark etti yanında geçen fareyi kadın. Uzun sarı saçlarını, yorgun bedeniyle arkaya doğru savururken önüne çıkan her şeyi de yıkmaya hazır, devrildi yere. Kadının bu halini gören birkaç kişi eli ayağına dolaşmış bir şekilde etrafındakilere çarparak kaçmaya çalıştı. Pazar alanında bir kişi gördüğü telaşı, çığlık çığlığa ‘’C’e una bomba,’’ diye yorumlayınca pazar kaşla göz arasında savaş alanına döndü. Bir adam pazarın sağ aralığından limon tezgahlarına doğru koşarak bağıran adamın üzerine atladı ve bir anda biberler, patlıcanlar, domatesler havaya uçtu. Limon tezgahı yere yuvarlandı. Limonlar ezildi. Bebeğini pazar alanından uzaklaştırmak ve güvenli bir yer aramak için kaçtı anne. Bu karmaşa karşısında pazarcılar olan biteni ağızları açık izlediler. Sarı saçlı kadının olduğu yerde bayıldığı, iki adamın birbirine girdiği ve kaçışan insanların, dönüp bir daha baktığı pazar alanında en rahat tavrı kedi sergilemiş; ama bu anı kimse fotoğraflayamamıştı.  

Polis arabasının büyük bir gürültü ile pazar alanına girdiği köşede gördüm çöp kadını. O gözlerindeki değişmeyen hüzünlü bakışıyla yine kayboldu. 

Sevcan Özbek Akın

Küçüklüğünden beri okuma heveslisi; önüne ne gelse okuyan, bu zamana kadar dünyanın birkaç ülkesi dahil, birçok sokak, mahalle, şehir gezmiş, biraz takıntılı, biraz dağınık birisi. Yazmayı ilk defa ortaokulda denemiş; ama ben bunu yapamıyorum, deyip vazgeçmiş. Bu tutku aklının bir köşesinde kalmış olacak ki yıllar sonra bu işin eğitimini almaya karar vermiş ve Yazarlık eğitimi sırasında harika insanlarla bir araya gelmiş büyük bir heyecanla karnavalın renklerinden biri olmaya karar vermiş.

YAZAR HAKKINDA

Sevcan Özbek Akın

Küçüklüğünden beri okuma heveslisi; önüne ne gelse okuyan, bu zamana kadar dünyanın birkaç ülkesi dahil, birçok sokak, mahalle, şehir gezmiş, biraz takıntılı, biraz dağınık birisi. Yazmayı ilk defa ortaokulda denemiş; ama ben bunu yapamıyorum, deyip vazgeçmiş. Bu tutku aklının bir köşesinde kalmış olacak ki yıllar sonra bu işin eğitimini almaya karar vermiş ve Yazarlık eğitimi sırasında harika insanlarla bir araya gelmiş büyük bir heyecanla karnavalın renklerinden biri olmaya karar vermiş.

Bir Yorum Yazın

65 + = 67

2 Yorum

  • Sevcan , okuyucu olarak beni aldın götürdün İtalya ya, oradan Semt Pazar’ına ve Çöp kadının hüzünlü bakışlarından derinliklere…
    Eline ve Kalemine sağlık.

  • Kısacık bir öykü; ama görselliği çok kuvvetli… Pazarın tüm renklerini ve devrilen limon tezgahını görür gibi oldum. Ellerine sağlık.