Edebiyat

KABUS

Ne oldu? Nerdeyim? Ne bu karanlık? Kimse yok mu? Neden hareket edemiyorum? Ne var etrafımda böyle? Korkuyorum ışıkları açın. Hareket edemiyorum. Ne bunlar, tahta mı? Neyin içindeyim ben böyle? Neden hiç ses yok? Kulaklarımda atan kalbimin sesinden başka bir şey duyamıyorum. Ne kadar çok nefes alıyorum oksijenim bitecek. Yavaş nefes almalıyım, sakinleşmeliyim. Yalnız bir gecede kâbustan uyanmış gibiyim.

Buraya nasıl geldim? Bağırsam sesimi duyarlar mı? Duysalar kurtarırlar mı? Kim gelir kurtarır? Cevap yok. Beni kurtaracak bir kahramanım bile yok. Yok olduğumu, burada tutulduğumu kimse fark etmeyecek bile. Öylece öleceğim. Kalbim kulaklarımda hala. Vuruşu göğsümü acıtıyor artık. Çok hızlı. Yavaşla, sakin ol. Hiç ışık yok. Hiç umut yok. Ağzım kurudu. Boğazım kurudu. Su, biraz su istiyorum. Su yok. Kim yardım edecek bana? Kimse yok?

Peki kim koydu beni buraya? En son neredeydin, düşün en son ne yapıyordun? Kiminle, nereye gittin? Nasıl, nerde yanlış bir karar verdin? Hatırlayamıyorum, her şey çok karışık bulamıyorum. En son yanımdaki kimdi? O mu kapattı beni buraya? Ya da beni kapatan mı ayırdı beni onun yanından? Neredeyim ben? Karanlık. Işık yok. Ses yok. Su yok. Boğazım, ağzım kuru beni kurtaracak kimse yok.

Nihayet nefesim düzene girdi. Kalbim de canımı yakmıyor artık. Peki şimdi ne yapacağım. Beklemeliyim. Beni buraya kapatan geri gelecektir. Kurtulmak için celladıma mı güveneceğim? Beni buraya koyandan mı merhamet dileneceğim? Geldiğinde kurtarmaz da daha kötü şeyler yaparsa? Şimdi iyi kötü nefes alıyorum. Ya keserse bu kez nefesimi, boğuşup onu yenebilecek kadar güçlü müyüm ki? O kim? Ne kadar güçlü? Beni buraya nasıl koydu? Tabutun içinde ne arıyorum?

Ben öldüm mü yoksa? Ölüm bu mu? Farkında mı değilim? Hoca talkım verdiğinde mi belli olacak? Dua etmeliyim ama hangisini? Yatarken dua edilmez, doğrulmalıyım. Ama hareket edemiyorum. Işık yok, nefes alamıyorum, boğazım, ağzım kurudu, biraz su, lütfen biraz su.

Bitti artık, sonum geldi. Öldüm. Belki hala nefes alıyorum ama benim öyküm bitti. Şimdi değerlendirme vakti. Hep de güzel anılarım geliyor aklıma, gören de ayağıma taş değmedi sanır. Aslında güzel bir ömürmüş yaşadığım. Tabi veda ediyorum ya nasıl da tatlı geldi anılarım. Peki ya kurtulursam, tekrar sevdiklerimle bir sofrada oturursak… Şöyle gürültülü bir sofra, muhabbet yok aslında ama sesler var, sevdiklerimin sesleri. Çatal, bıçak, kaşık sesi… Bir de sular bardaklarda serin. Çok susadım. Biraz su olsa… Çok az.

Belki tesadüfen bulur biri. Tabut içindeki insan nasıl tesadüfen bulunur ki? Görülebilsem, belki… Buradan çıksam kurtulurum belki ama nasıl? Çok mu kalındır ki bu kutu? Çıkılamaz mı içinden? Kıramaz mıyım? Peki ya gömdüyse beni, hani o filmdeki gibi, toprağın altından nasıl çıkarım? Daha kötüsü ya öldüysem ben gerçekten… Bitmişse hikayem… Tek beklediğim hocanın sesiyse…

Bu kadar yavaş mı geçer o süre? Çok oldu buradayım. Sahi ne kadar oldu? Kaç kalp atışı oradan hesapla. 80 veya 90 kez atar dakikada kalp. Say kalbini kaç kere attı ya da nefesini. Kaç nefes aldın? Say kaç kez, hesapla, kaç dakika, kaç saat, kaç gün? Gün olmadı, gün olsa ölürüm. Çok saat de olmadı. Daha tuvaletim gelmedi. Belki öldüm diye gelmedi.  Nefes alıyorum, kalbim atıyor, ölmüş olamam. Hikâyem bitmedi daha. Daha yaşayacak görecek günlerim var. Çıkacağım bu tabuttan. Yaşayacağım.

Uykum geldi. Gözlerimi açık tutamıyorum. Bir tabutta nasıl uyunur? Yapacak bir şey yok,  yerini kabul et ve teslim ol. Başka çaren mi var sanki? Vazgeç direnmekten, umut etmekten. Hazmet artık gerçekleri.

Kurtaracak bir kişi olsa…

Derin bir uykunun koynuna yuvarlandım. Rüyamda yatağımdaydım, yüreğim ağzımda, sırılsıklam terlemiş ve boğazım kurumuş bir halde titriyordum. Kâbusundan uyanan yalnızlar gibi teselli ettim kendimi. Geçti dedim, geçti.

Öznur Durgut Şevik

Bursa’da doğmuş, büyümüş, okumuş, sevmiş; sıkılınca Giresun ve İstanbul’da bir süre gezmiş, sonra dayanamayıp geri dönmüş, Maliye Bakanlığı'nın bir neferi. Anlatmayı çok seven, anlatacak kimse bulamayınca yazmayı seçen, aslında sayılara aşık, hikayesi yeryüzünde geçen ve nihai amacı bu geçişini dünyaya en az zararı vererek tamamlamak olan hayatın içinden bir kadın kahraman.

YAZAR HAKKINDA

Öznur Durgut Şevik

Bursa’da doğmuş, büyümüş, okumuş, sevmiş; sıkılınca Giresun ve İstanbul’da bir süre gezmiş, sonra dayanamayıp geri dönmüş, Maliye Bakanlığı'nın bir neferi. Anlatmayı çok seven, anlatacak kimse bulamayınca yazmayı seçen, aslında sayılara aşık, hikayesi yeryüzünde geçen ve nihai amacı bu geçişini dünyaya en az zararı vererek tamamlamak olan hayatın içinden bir kadın kahraman.

Bir Yorum Yazın

20 + = 28

10 Yorum