Edebiyat

AHMET BEN

Gözlerimi açtım. Yabancı bir tavan, yabancı duvarlar. Nerede olduğumu anımsamak birkaç saniyemi aldı. Otel odası. Başımı sağa çevirdiğimde yanımda yatan çıplak adamı gördüm. Dün geceyi beraber geçirdiğim, seminerde tanıştığım genç, sarışın adamdı. Tekrar tavana diktim gözlerimi.

Adım Ahmet. 36 yaşındayım. Sekiz yıllık evli, bir kız çocuğu babası, çalıştığı şirketin ortağı, aldığı lüks evin kredilerini ödemeye çalışan, son model arabasıyla işe giden, dışardan bakılınca ortalama insan profili çizen biriyim. Bu benim aydınlıkta var olan, insanlara gösterdiğim suretim. Ya karanlıkta kalan, gizlenmeye mahkum, aslolan kimliğim?

Gizli bir eşcinselim ben. İtilip kakılmamak, kendine hayatta, toplumda yer açabilmek için yalanlar üzerine kurulu sahte bir dünya yaratan yüzlerce, binlerce insandan biriyim sadece.

Dün gece gördüğüm kâbus neydi öyle? Bir ormanda arkamda saatlerce bıkmadan beni kovalayan kalabalıktan kaçıyordum. Sürek avıydı sanki. Tam kurtuldum derken yeniden karşıma çıkıyorlardı. Bu sefer ki öyle tuhaf bir rüyaydı ki! Yoksa kâbus mu demeli? Yabancı bir ülkede kaçmaya çalışırken, bir ülkeden başka bir ülkeye geçiyordum; ama her gittiğim yerde kovalamaca devam ediyordu. Uyandığımda nefes nefeseydim. Ne zaman bir erkekle beraber olsam bu kâbusları görüyorum. Hep aynı. Kaçan ben, düşen ben, dövülen, öldürülen ben. Rüyalarımda bile yalanlarım ve suçluluk duygum yakamı bırakmıyor. Uçurumlardan düşüp dipsiz kuyularda açıyorum gözlerimi.

Yalanlar üzerine kurulu bir hayat benimkisi. Kişiliğim, hayatım, sevgim, hayallerim hepsi yalan. Aslında çoğu zaman başkasına ait bir hayatı yaşıyormuşum gibi geliyor. O yüzden bu dünyada ki en zor şey ne diye sorsalar kendin olamamak derim.

Ben hiçbir zaman kimliğimi açıklayacak kadar cesur olamadım. En yakınlarım; annem, babam, kardeşlerim, arkadaşlarım hepsinden gizledim. Cinsel kimliğini açıklayan insanların yaşadıklarını gördükçe doğru kararı verdiğime dair inancım daha da arttı. Kırılma noktam, yabancı bir şehirde tanıştığım birinin tesadüfen eşcinsel olduğumu öğrendikten sonra sırf benimle tokalaştı diye lavaboda dakikalarca ellerini yıkadığını bana anlattıklarında oldu. Bu toplumda hastalıklı görüldüğümü ve insanların nazarında gerçek kimliğim ile var olamayacağımı bir kez daha anladım.

Bu ülkede eşcinsel olarak kendimizi gizlesek de açık da etsek bir bedel ödetilir. Tanıdığım genç bir adam ailesine eşcinsel olduğunu açıkladığında annesi kendisini suçlarken, abileri ve babasından dayak yiyip tedavi için hastaneye yatırılmış. Lezbiyen bir arkadaşım cinsel kimliği annesi tarafından fark edilince görücü gelen ilk kısmetiyle evlendirilmiş. Senin iyiliğin için demiş annesi, kızı gelinlikle evden çıkarken. Yaşadığı şehri bir daha dönmemek üzere terk etmek zorunda kalan, baba ocağına asla adım atamayan, yaşadıklarının yüküne dayanamayıp intihar eden nice insan da cabası.

Tercih değil kimlik olan, doğuştan gelen normal bir özelliğimizden dolayı cezalandırılmalara, hukuk dışı uygulamalara, aşağılanıp sosyal çevreden dışlanmaya maruz kalmak hayatımızın doğal bir parçası gibi. Sadece iki insanı ilgilendirmesi gerekirken; konu komşu, arkadaşlar, tanıdığı, tanımadığı, hiç tanımayacağı ve hatta tanımak dahi istemeyeceği insanlara hesap vermemek için her daim özür dileme halinde suçluluk duygusuna hapis yaşarız.

Ben söylediğim yalanlarla insanlardan hak etmedikleri gerçekleri çalarken, benden yaşayamadığım, asla yaşayamayacağımı bildiğim hayatımı, hayallerimi çaldılar. Koca bir ömrü bir sırla yaşadığım yetmezmiş gibi sahte bir dünya yarattım. En ağır bedeli de özgürlüğüm, onurum oldu. Her zaman her şeyi kapalı kapılar ardında, gizli kapaklı, bir çocuk ürkekliğiyle ve ilk zamanlar vicdan azabıyla yaşadım.

Benim gibi eşcinsel kimliğini saklamak adına evlenip çoluk çocuğa karışan bir arkadaşım, “Yaşadığım hayat ayağına taş bağlayıp denize atlamak gibi. Tek fark onlar birkaç dakikada ölüyor, bense her gün. Boğuyor bu hayat beni,” demişti.

Yanımda yatan adam derin bir uykudaydı. Sessizce yataktan çıkıp banyoya yöneldim. Duşumu alıp, tıraş oldum. Giyinip hızlıca valizimi hazırladım. Yatağın kenarına oturup elimi omzuna koyduğumda gözlerini açtı. Bir bana bir kapı ağzında duran valizime baktı. “Erkencisin. Gidiyor musun?” diye sordu gerinirken.

– Evet. Uçağa yetişmeliyim.

Elimi usulca okşayıp “Bir daha görüşebilir miyiz?” diye sordu. “Önümüzdeki ay iş için tekrar geleceğim. Ararım. Hoşça kal,” dedim. Öpüp odadan çıktım.

– Alo hayatım. İyiyim sen nasılsın? Evet havaalanına gidiyorum. Taksideyim. Akşama evde olurum. Ayça nasıl? Uyuyor mu? Ben de onu çok özledim. Tabi canım seni de özlemez olur muyum? Tamam sen de kendine dikkat et. Ben de seni seviyorum. Peki uçaktan iner inmez ararım.

Ahmet ben. İdeal eş, iyi aile babası, hayırlı evlat, sadık dost, başarılı iş adamı. Ha bir de eşcinsel. Gizli eşcinsel. Ahmet ben.

Gülcan Cengiz

Öğrendiğinden beri okuma sevdalısı, birkaç yıldır yazmaya hevesli, sanata düşkün, keşfetmeye meraklı... Hayatını edebiyat, sinema ve sanatla zenginleştirmeye çalışan bir kadın. Şimdi de yazma serüveni için beraber yola çıktığı arkadaşlarıyla karnaval hazırlığında.

YAZAR HAKKINDA

Gülcan Cengiz

Öğrendiğinden beri okuma sevdalısı, birkaç yıldır yazmaya hevesli, sanata düşkün, keşfetmeye meraklı... Hayatını edebiyat, sinema ve sanatla zenginleştirmeye çalışan bir kadın. Şimdi de yazma serüveni için beraber yola çıktığı arkadaşlarıyla karnaval hazırlığında.

Bir Yorum Yazın

+ 36 = 46