Çiriş otuna olan merakım Toroslar’da bir yürüyüş sırasında kulak misafiri olduğum bir cümleyle başladı: “Kuzu göbeği mantarını çirişlerin dibinde arayacaksın.”
Gel zaman git zaman okuduklarımla gördüklerimi birleştirip bir fikir sahibi oldum. Sonunda yenilebilir bir ot ve çiriş olduğunu düşündüğüm bitkiyi her gördüğümde dallarının altında mantar aradım nisan aylarında. Henüz rastlamadım. Zaten yanlış yerde arıyormuşum – Kazdağları yürüyüşü sırasında akan suyun getirdiği sporlardan yetişmiş kuzu göbeği mantarıyla kendi ortamında, bir taşın üzerinde otururken tanıştım- Benim çiriş diye düşündüğüm bitki de yenmiyormuş.
Yabancı kaynaklarda ‘Asphodelus‘ olarak geçen bitki çiriş otu değil çiriş ağusu imiş. Yunan efsanesinde ölüler ve yeraltı dünyasıyla bağlantılı bitkilerin en ünlüsü. Homeros, ölülerin uğrak yeri olan büyük çayırı kapladığını anlatmış. Asphodelus çayırları, çoğu insanın öldükten sonra gittiği yer. Unutkanlık nehri Lethe’nin sularından içiyorlar ve hayatta kim olduklarına dair hiçbir hatıraları yok. Sadece varlar. Çiriş ağusu kah mezar başında kah çelenk olarak Persephone’nun başında yerini almış. Hem Yunanlar hem de Romalılar, mezarların üzerine gelecek yaşamın simgesi saydıkları Asphodelus dikerlermiş.
Asphodelus’un ölümden sonraki yaşam kavramının bir parçası olarak mitolojideki kullanımı bir çok şair ve yazarın da ilgisini çekmiş ve yapıtlarında kullanmışlar; aralarından ismi tanıdık gelen birkaç kişiyi analım: “Leonard Cohen, William Faulkner, Allen Ginsberg, Homer, John Milton, Edgar Allan Poe, Ezra Pound, Oscar Wilde, Virginia Woolf”
Bir zamanlar köklerinin yoksullar tarafından tüketildiği öne sürülüyor. Fareler için ölümcül, domuzlar için faydalı, yılan ısırıkları içinse şifalı olduğu düşünülmüş. Libyalı göçebeler kulübelerini onun saplarından yapmışlar.
Benim dolaştığım antik kentlerde görmeyi sevdiğim çiçeklerden ayı fındığından sonra gelen güzelim Akdeniz bölgesine özgü olan Asphodelus fistulosus, içi boş saplı çiriş otu. Soğan otu, soğan yapraklı çiriş otu, pembe çiriş otu, Hıdırellez Kamçısı olarak da bilinen bitkiyle bugünlerde kırlarda biraz yürüseniz karşılaşmamanız mümkün değil.
Türkçe kaynaklarda karşıma çıkan çiriş otu fotoğrafları yabancı kaynaklardan biraz farklıydı. Özellikle her yıl aynı görsellerle pazarda satılmaya başladığı haberlerindeki fotoğraflar kafamı karıştırdı, beni biraz daha araştırma yapmaya itti. “Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yetişen çiriş otu; sarızambak, dağ pırasası, yabani pırasa, gülik, güllük, kirkiş otu, kirgiç ve çiviş olarak da bilinen zambakgiller ailesinden sarı çiçekli ve çok yapraklı bir bitki” olarak tanımlanıyor.
Bilmem kaçıncı kez çirişotunu yazmaya geri döndüğümde instagramda @kabakkrali’ni* refarans olarak gösteren bir paylaşıma rastladım. Olayı netleştirmemi sağlayan bu yazı sonrası @kabakkrali ile yaptığımız yazışma oldu. Orada burada çiriş otu olarak bahsedilen Asphodelus, çiriş otu değil çiriş ağusuymuş. Pazara satılmak üzere getirilen çiriş ise tamamen başka bir bitkiymiş: Eremurus spectabilis. Yıllar önce Mudanya’da Necla Türemen’le akşam pazarı aldığımız otlar canlandı gözümde. Meğer yazıyı bir türlü kotaramayışımın nedeni kendimi ikna edemeyişimmiş…
Çiriş otunun köklerinden elde edilen çiriş maddesi, ciltçilik ve ayakkabıcılıkta yapıştırıcı olarak, Erzurum bölgesinde ehram kumaşına sertlik ve parlaklık vermek amacıyla kullanılıyormuş. Maraş’ta kadınlar işleme yaparken kullanırmış. Okumalarımı arttırdıkça gebe kadınların düşük yapmak için kullandıklarını öğrendim. Oysa başka bir yerde hamile kalmayı kolaylaştırdığı yazıyordu. Ve tabii ki yenilebilir otların birçoğu gibi her derde deva olduğu yazılıyordu.
Haşlama, çorba, salata, kavurma, yahni, pilav ve börek içi olarak tüketilen çirişi Tunceli gezisi sırasında “gulik kavurması” olarak yemiştim ama henüz tanışmamıştık. Van peynirinin içine giren Çiriş otu yaprakları, İtalyan peyniri olan burrata’nın dışına sarılıyor. Yapraklar ve peynir yaklaşık aynı sürede, üç veya dört gün tazeliğini koruyormuş. Kuruyup sararmış yapraklar ise peynirin en iyi zamanının geçtiğini gösteriyormuş.
Hesiod, Asphodel’den bahsederken: “Çocuklar! Yarımın bütünden ne kadar fazla olduğunu, ebegümeci ve çirişotunun ne kadar faydalı olduğunu bilmiyorlar,” demiş. Çiriş otu ile birlikte dikilen ebegümeci (Malva) ölülerin Elysion çayırlarında gıdasız kalmamasına yönelik alınan bir önlemmiş. Bu durumda arayı çok açmadan bir ebegümeci yazısı da hazırlamak lazım…
*İnstagram aracılığıyla tanıştığım bitki dostları günden güne artıyor. @yaziyaban benim için engin bilgi dağarcığı yanı sıra başka bitki dostalarına da kapı açtı. Bilgi kirliliğinin bu kadar yaygın olduğu bir ortamda @yaziyaban çok değerli bir kaynak. Yazılarında bitkilere ilişkin güvenilir bilgiyi nereden ve nasıl bulacağınızı da okuyabilirsiniz.
Ayrıca ilginizi çekebilir:
SİCİLYA ADASINDAN AKDENİZ KOKULARI
SİCİLYA ADASINDAN AKDENİZ KOKULARI #2
ve daha fazlası: Rukiye Çetin
Tebrik ediyorum hiç pes etmeyisini de ayrıca alkışlıyorum iyi ki varsin