İncelemeler Öneriler

ANTİK ÇAĞDAN GELECEĞE PARA – DURSUN ALİ YAZ

“Para yokken insanlık vardı; fakat insanlık tarihi parayla başladı. Başka bir ifadeyle binlerce yıllık uygarlık yolculuğunda bizleri yalnız bırakmayan tek şey paraydı. İşte bu kitap, uygarlık tarihi eşliğinde antik çağdan emekleyerek yola çıkan ve şimdilerde ışık hızına erişen paranın muhteşem serüvenini merak edenler için yazıldı.”

Dursun Ali Yaz, 1973 doğumlu düşünür ve yazardır. 2002-2004 yılları arasında MBA eğitimini Yeditepe Üniversitesi İngilizce İşletme alanında tamamlamıştır.

Adalet Bakanlığı’nda iki dönem “Bilirkişi” olarak görev yapmış, Sermaye Piyasalarında çalışmıştır. Suadiye Denetim Ltd. Şti.’nin kurucu ortağıdır. Dursun Ali yaz, SMMM yanında SPK ve KGKdan Bağımsız Denetçi unvanlarına sahiptir.

Maltepe ve Bahçeşehir Üniversitelerinde dersler vermiş olup Sakarya Üniversitesi, İşletme Enstitüsü, Yüksek Lisans Programında 2019 yılından beri  ‘Muhasebe Felsefesinin Temelleri’ dersini vermektedir.

Borsa, maliye ve muhasebe üzerine bir çok kitabı bulunmaktadır. Antik Çağdan Geleceğe Para isimli kitabı 2020 yılında yayımlanmıştır.

Dursun Ali Yaz

Dursun Ali Yaz

Bu kitap sadece sermaye piyasalarıyla ilgilenen ya da iktisat – işletme alanında çalışan insanların ilgi alanlarına yönelik yazılmış akademik kitaplardan bir hayli farklı akışa sahip. “Paranın Yazılmamış Tarihi” üst başlığı ile de içeriği konusunda bizlere ipucu vermekte. Kitap aslında paranın yolculuğunu anlatırken insanlığın gelişimine dair pek çok bilgi içeriyor. Rahat ve akıcı bir okuma sağlayan kitapta MÖ 9000 den MS 2050 ye kadar Uygarlık-İlkellik Döngüsünü içeren bir çizelge de ek olarak verilmiş.

MÖ 20000-MÖ 9000 arasını Paradan Önce başlığı altında anlatmaya başlıyor ve tahılın evcilleştirilmesiyle değişen insanlık tarihinden yolculuğa başlıyoruz.

Daha sonraki altı bölümde paranın 6 formunu ele alıyor:

1-Trapma para
2-Mal para
3- Tartı para
4- Madeni para
5- Kağıt para
6- Sanal Para

Son bölümde ise “Paradan Sonra” başlığı altında Din parası, Siyaset parası ve Geleceğin parası konularıyla bitiş yapıyor. Belki de ileride geleceğin parasının tarihinin de yazılması için açık kapı bırakıyor diyebiliriz. Bir gün gelecek de geçmişe dönüşecek ve paranın başka formları içinde tarihsel bir kılavuza ihtiyaç duyulacak elbette.

Şimdi paranın bu altı bölümüyle ilgili kitapta nelerin anlatıldığına değineyim.

TRAMPA PARA dönemi olan MÖ 9000 – MÖ 4000 yılları arasında kabile hayatı mevcuttu. İnsanlar imece usulüyle yaşıyordu. Avlanıyor, topluyor, üretiyor, paylaşıyor ve tüketiyordu. İhtiyaçları olan her şeyi mallarını değiş – tokuş ederek karşılıyordu. İki malın değiş- tokuş edilmesine trampa deniliyor.

Uygarlıklar kurulmaya başladığında da uzun süre trampa devam etti. Örneğin, altın açısından zengin olan Afrika kıtası için en önemli şey tuzdu. Tuz bakımından fakir olan bu bölge için tuz altından çok daha önemliydi. Avrupa’dan çıkarılan tuz, gemilerle Akdeniz’i geçerek Afrika limanlarına getirilir ve bloklar halinde limandaki belirtilen yere indirilirdi. Alınacak malın değeri kadar tuz ile ödeme yapılırdı. İşte İngilizcedeki “salary” ile İtalyanca, İspanyolca, Portekizcedeki “salario” – “ücret” kelimesi “tuz”dan yani “salt” dan gelmektedir.

MAL PARA dönemi ise MÖ 4000 – MÖ 3000 yılları arasında kullanılmıştır. Eskiden iki kabile ya da uygarlık arasında mal değişimi yapılıyorken, nüfusun artması ve üretimin çoğalması ile bazı mallar talep görmemeye başladı. Örneğin elma ağaçları o bölgede herkesin sahip olduğu ağaçlar ise elma ile trampa yapamazdınız. Ayrıca kaç elmanın bir ayakkabıya denk geldiğini, ekmek almak için karşılığında verilen sebze ya da kıyafetin birbirine denk gelip gelmediğini anlamak zorlaşmıştı. Bu nedenle insanlar o bölgede en değerli olan malın, diğer tüm malların alımı için kullanılması mantığını geliştirdi.

Mezopotamya’da tahılı evcilleştiren Sümer’ler için “arpa” çarşı pazardaki tüm fiyatları belirleyen yegane maldı. Arpayı ölçmek için 1 litrelik standart çömlekler üretmişlerdi ve adına “sila” denmişti. Bir erkek işçi ayda 60, kadın işçi 30, usta başı ise 1.200 -5.000 sila aralığında “maaş” alıyordu. Sila karşılığı kıyafet- yiyecek gibi ihtiyaçlar karşılanıyordu. Böylece herkes ne alıp ve verdiğini biliyordu.

Mısırlılar “arpa suyu- yani bira”, Çinliler ise “çay” kullanıyordu. İngiltere’den Amerika’ya giden yerleşimciler yanlarında bolca “tütün” getirmişti ve uzun bir süre tütün mal para olarak kullanıldı.

TARTI PARA MÖ 3000 ile MÖ 600 yılları arasında yaygın olarak kullanıldı. Altın, gümüş ve bakır gibi metaller başlıca tartı para çeşitleriydi. Mısırlı sarraflar altını eritip eşit çubuklar halinde dökerlerdi, tüccarlar da bunları kesip tartarak kullanırdı. Tartı para yerine geçen metallerin ruhu veya şeklinden ziyade özü önemliydi. Yiyeceğin yeterli olmadığı dönemlerde değerli metaller süs eşyasından ya da Tanrılara sunulacak değerli hediyeler olmaktan öteye geçememişti. Mısırlılar açlık sorununu aştıktan sonra altın bir ödeme aracına döndü.

Yazar bu bölümde değerli metallerin nasıl tartı para haline geldiğini, hangi uygarlıkların onu kullandığını detaylarıyla açıklıyor. Bildiğimiz ölçü birimlerinin atalarının nasıl keşfedildiğini ve ölçülerin neye göre belirlendiğini akıcı şekilde anlatıyor.

Ayrıca tartı para döneminin sonlarına doğru sistematik hale getirilen yazının da serüvenini okumak oldukça ilginç. Yazının sosyal hayatta hız kazanmasının nedeninin para olduğunu kaynaklarıyla açıklamış.

MADENİ PARA MÖ 600 – MS 700 yılları arasında sıklıkla kullanıldı. Tarih bilgimiz bize parayı Lidyalıların bulduğunu hatırlatır. “Para” kavramı çok eskilere dayansa da Lidyalıların yaptığı şey müthiş bir inovasyondur. Onlar, külçe ya da çubuk halindeki tartı paraları küçük ebatlara bölerek hem ağırlığını hem de ayarını onaylayıp devlet garantili ilk standart parayı üretmiştir.

Sikkelerin ölçüsüne ve ayarına devlet garantisi verilince tartarak ölçmek işi rafa kalkmıştır.

Önceleri sadece devlet damgası bulunan madeni paralar, MS 498 de Roma İmparatoru Anastasius döneminde değerleri sayısal olacak şekilde üretildi. Ancak bu kısa sürdü. Çünkü paranın madeni, eritildiğinde üzerinde yazan sayıdan daha düşük çıkıyordu. Bu nedenle insanlar paranın üzerindeki sayıya değil madenin değerine göre alışveriş yapmak istiyorlardı. Sayı para uygulaması başlamadan bittiyse de bu olay daha ileriki yıllar için paranın hesap birimi fonksiyonuna ön ayak oldu.

Yazar bu bölümde, Roma dönemini, Hristiyanlığın doğuşunu ve kiliselerin para ile olan bağlantısını, Kavimler göçünün paranın gelecekteki formuna nasıl etki ettiğini, ilk İslam parasını, ilk tapuyu ve Orta Asya Türklerinin para kullanımını da anlatıyor.

KAĞIT PARA bölümü 700 – 1977 olarak tarihlendirilmiş. Ancak bu bölüm Marco Polo’nun 1275 yılında Moğol hükümdarı Kubilay Han’ın sarayına varmasıyla başlıyor. Polo, oradaki on yedi yıllık başarılı hizmetinden sonra evine dönüyor.

Skolastik düşünce ile kasıp kavrulan Ortaçağ Avrupası için Marco Polo’nun gözlemleri ütopya gibiydi. Çin’den getirdiği değerli taşları, kumaşları, takıları, baharatları ve kağıt paraları ortaya serince dikkatleri çekti. Marco Polo kağıt paranın felsefesini anlatmak istedi; ancak dolandırıcılık nedeniyle mahkemeye çıkmak zorunda kaldı. Kitapta bununla ilgili bir hikaye de var.

Polo, cebinden çıkardığı banknotu hakime uzatıp “ İşte, Kubilay Han’ın ülkesinde altın yada gümüş yerine bu kullanılır. Mesela bu kağıt beş kilo gümüşe bedeldir.” der. Sinirlenen hakim yerinden kalkıp parayı alır ve sallar. Daha sonra da kağıdı yakar. “Hani göster bakayım gümüşleri, nerede gümüşler?” diye sorar. Sinirlenen Marco Polo “Gümüşlerin nereye gittiğini bilmiyorum ama beş kilo gümüşü bu kadar çabuk kaybeden aptalın kim olduğunu biliyorum” deyince hapsi boylar.

Marco Polo’ya tepki gösteren Avrupa’nın aksine kağıt para kullanımı Doğulu tüccarlar arasında hızla yaygınlaştı ve çek, senet, havale, poliçe gibi finansal enstrümanların icat edilmesine de ortam hazırlandı.

Bu bölümün devamında Tang Hanedanlığının tarihteki ilk kağıt parayı basması, Ming Hanedanlığı ile süren savaşlar, Ming Hanedanlığının kağıt paranın nominal tutarı kadar değerli metali rezerv etme mantığını keşfetmeleri anlatılıyor.

Paranın Rönesansı, Sanayi Devrimi, Devlet Egemenliği, Altın Garantisi alt başlıklarında ise skolastik düşüncenin adım adım yıkılması ve Avrupa’nın kağıt para ile tanışması ele alınıyor.

Amerika’nın gelişimi, nasıl süper güç haline geldiği, FED’in kuruluşu da bu bölümde mevcut.

Büyük bir kısım ise Osmanlı Dönemine ayrılmış durumda. 19. yy başlarında uygarlık tarihinin kırılma noktalarından birinde ekonomik, hukuki ve siyasal olarak çökmekte olan Osmanlı İmparatorluğundaki parasal krizler, II. Mahmut Dönemindeki Sened-i İttifaktan başlayarak Yeni Cumhuriyet’in doğuşuna kadar detaylı şekilde anlatılmış. Tarih derslerinde okuduğumuz bilgilerin, bir de ekonomik açıdan yorumlanması ile tarihimize dair daha iyi bir bilinç geliştiriyoruz.

Cumhuriyet’in ilk dönemleri, Demirel ve Turgut Özal dönemleri, Sermaye Piyasası Kanunu, resmi borsanın kuruluşu, IMF, II. Dünya Savaşında dünya ekonomisi, Türkiye’nin bundan nasıl etkilendiği, 2008 ABD ekonomik krizi gibi güncel tarih konuları da ilginizi çekecektir.

Paranın altıncı ve şimdilerde son formu olan SANAL PARA bölümü için yazılan başlangıç tarihi ise 1977; çünkü Paul Baran isimli araştırmacının bilgisayarlara monte ettiği akla biz internet diyoruz.

İnternet Amerika ve Rusya arasındaki soğuk savaş sırasında icat edildi. Bunun ayrıntıları kitapta yazıyor. Teknolojik gelişmelerinin çoğunun savaşlar nedeniyle olduğunu okumak düşündürücü.

Elektrik sinyallerini telgraf hattı üzerinden göndererek dijitalleşmenin ilk kıvılcımları atıldı. 1871’de Union şirketi telgraf yoluyla para göndermeye başladı. Bu dünyadaki ilk elektronik para transferiydi. 1876’da Graham Bell’in telefonu icat etmesi bir diğer adımdı. Son adımlar ise elbette bilgisayarlar ve internet oldu. Şimdi bir de yapay zeka var.

ENIAC’ın geliştirilme hikayesi ve hatta Einstein’ın E=mc2 formülü sayesinde geliştirilen ultrasondaki transistör cihazlarının bilgisayar teknolojisine hayat verdiği gibi ayrıntılar da sanal para bölümünde yer alıyor.

Hitlerin hışmına uğrayan Maria Montessori’nin eğitim sistemi, o sistemin yetiştirdiği çocuklar arasından Amazon, Wikipedia, Google markalarının yaratıcılarının olması, Wozinak ve Steve Jobs’un Apple şirketini kuruşu, logonun neden ısırılmış bir elma olduğu gibi konular da bu bölüme keyif katıyor.

Bölümün sonunda “Asrın Balonu Bitcoin” başlığı altında kripto paralardan da bahsediliyor.

Dursun Ali Yaz, herkesin okuyabileceği akıcılıkla, paranın evrimini insanlık tarihi üzerinden anlatmış. Ben okurken çok bilgilendim. En çok da günümüzde para ile ilgili sıklıkla kullandığımız deyimlerin, bazı sözcüklerin ve marka isimlerinin nereden geldiği ile ilgili kısımları sevdim.

Birkaç örnekle de onlardan bahsederek incelememi sonlandırıyorum.

  • Homeros İlyada ve Odysseia’da Eski Yunan toplumunun kabul ettiği ortak değer ölçüsünün sığır olduğunu yazar. Tanrılara kurban edildiğinden bu hayvan ayrıcalıklıdır ve sadece soylular sığır sahibi olabilir. Avrupa kültüründe büyükbaş hayvan tabirinin önemi “capital” ile aynı kökten türemiş “cattle” ile ortaya konabilir.
  • Deniz kabukları dört bin yıl boyunca Afrika, Güney Asya, Doğu Asya ve Okyanusya’da mal para olarak kullanıldı. İngiltere de Orta Afrika’daki kolonilerinden vergi olarak bu kabukları alırdı. O günleri bizzat tecrübe eden Marcus Samuel 1897 yılında Sumatra adasında petrol bulunca bir şirket kurmaya karar verdi ve ismini de Shell koydu.
  • Kırmızı renge sahip bakır zaman içinde oksitlenirdi ve konulduğu keseyi kırmızıya boyardı. “Para peşin, kırmızı meşin” sözü de buradan gelmektedir.
  • Harnup denilen keçiboynuzu çekirdeği her şartta 0,8 gr gelmektedir. 4 çekirdek bir dirhem eder.  Bu nedenle tartı para ölçüsü olarak kullanılmıştır. Abdülmecit zamanında basılmış olan Mecidiye altını 7,2 gr yani 9 harnup çekirdeğine denk gelmekteydi. Halktan birinin bu altına sahip olması ise görünmüş şey değildi. Bu nedenle şık giyimli insanlara mecidiye altını gibi parlıyorsun manasında “iki dirhem bir çekirdek” denir.
  • Dirhemin dörtte birine denk (yani bir çekirdek) denkin dörtte birine kırat, kıratın dörtte birine ise fitil denirdi. “Burnundan fitil fitil getirmek” deyimi ise ufak ufak zarar verme anlamını bu ölçüden almıştır.
  • Ayarı düşük altınları daha değerli göstermek isteyen bazı kuyumcular üzerine foya denen bir madde sürerdi. Daha sonra bu madde dökülür ve altının gerçek değeri ortaya çıkardı. “Foyası ortaya çıkmak” deyimi buradan türemiştir.

Bunlar gibi anekdotlar hoşunuza gidiyorsa, insanlık tarihini bir de ekonomik açıdan okumak ilgimi çeker diyorsanız “Antik Çağdan Geleceğe Para” kitabı sizin için güzel bir tercih olacaktır.

Timaş Yayınları

İncelemeler için tıklayınız.

Öneriler için tıklayınız. 

Gizem Ozan Aslan

En sevdiği çiçek yasemin olan kadın, gecenin sessizliği içinde yazıyordu. Yarayı ve izi… Zamanı ve yansımayı… Bazı kelimelere fena takıntılı, karakterleri hezeyanlı, deliliği düş ile değiş tokuş ediyordu. Kendini bildi bileli…

YAZAR HAKKINDA

Gizem Ozan Aslan

En sevdiği çiçek yasemin olan kadın, gecenin sessizliği içinde yazıyordu. Yarayı ve izi… Zamanı ve yansımayı… Bazı kelimelere fena takıntılı, karakterleri hezeyanlı, deliliği düş ile değiş tokuş ediyordu. Kendini bildi bileli…

Bir Yorum Yazın

+ 21 = 27