Okumak bakış açımızı, bakış açımız da okumamızı belirliyor. Alegori, sinemaya bakışımızı biçimlendirdiği gibi sinema/toplum gibi çifte okumalara da imkan tanıyor. Hayatımızın, içinde bulunduğumuz toplumdan ve o toplumun tarihinden kopuk olamadığı bir gerçek çünkü.
Kolektif bir sanat dalı olan sinemayı anlamanın önemini, sinemanın ideolojik bir aparat olarak kullanılmasını ve sosyolojik imgelerle beraber düş gücünün oluşturulmasındaki yardımcı rolünü merak ettim ve Burhan İlkılıç hocamla konuştuk. Burhan hocam felsefe öğretmeni. Sinema ve Psikolojik Film okuma atölye çalışmaları gerçekleştiriyor. Çukurova Üniversitesi Resim bölümünde Sanat Metinleri İnceleme dersleri vermiş ve aynı üniversitede öğrenciyken Fotoğraf ve Sinema Kulübünü kurup başkanlığını yapmış. Aktif olarak YouTube’da Tufan Şimşekcan ile film okumaları yapıyor. İlgilisi için oldukça ufuk açıcı ve eğlenceli bir kanal.
Kendisi ile sohbet etmek istediğimde beni kırmadığı için teşekkür ediyor, bir sonraki sohbetimizin film okuması tadında olmasını diliyorum.
Söyleşi
Hocam, toplumla birey arasındaki ilişkiyi anlamada sinema filmlerinin aracı olduğunu söyleyebilir miyiz?
Filmler, bireyi hayata hazırlayan kılavuz işlevi görmektedirler. Sinema geçmişte; mitoslar, dinler, felsefe ve edebiyattan bayrağı almıştır. Günümüzde de internet oyunlarına doğru evrilmektedir. Türkiye’nin 1980’lerden günümüze kadar olan toplumsal yapısını ve birey üzerindeki etkisini, Seren Yüce’nin “Çoğunluk” filminde de görebiliriz. İnşaat sektörü ve Türk aile yapısını, kimlik ve erginleşememe bunalımı yaşayan bir genç üzerinden başarıyla yansıtmıştır.
Sinema ile gerçeklik ilişkisine değinmek istiyorum. Sinema gerçeği ne kadar yansıtabilmektedir? Sinema gerçeği yansıtmak zorunda mıdır?
İlk belgesel film olan Nanook of The North (Kuzeyli Nanok), bir eskimo ailesinin yaşantısını aktarır. Ontolojik olarak hakikati mi yoksa yönetmen, kurmacayı mı aktarmaktadır, tartışılmaya devam etmektedir. Hayat, kurmacanın üstündedir, hakikattir denemez; ancak sanat hakikati doğru biçimde aktarabilir. Gerçekliğin ifadesi sanatçının diline bağlı olarak değişebilir. “Bisiklet Hırsızları” gerçekçiliği ile “Luis Buñuel, Pier Paolo Pasolini, Ken Loach” dili farklı olsa da ideolojik olarak aynı pencereden bakmaktadırlar. Tayfun Pirselimoğlu “Kerr” filminde toplumsal gerçekliği alegorik biçimde başarıyla yansıtmaktadır. Hakikat, en üstte insan olma suretinizdir. Evet derdi olan yönetmenler insan olma yolunda hakikati aramakta olanlardır.
Hollywood ve buna bir tepki olarak ortaya çıkan bir anlayış var. “Yönetmenin derdi” dediğimiz ve gerçeğe daha yakın olan bu sinema formunun, kurmaca evrende bir Hollywood filmine kıyasla izleyiciye psikolojik yansıması nedir?
Hollywood’da cumhuriyetçiler ve demokratlardan oluşan iki ana akım vardır. Spielberg, ilk filmi “Duel (Bela)” ile 1971 kapitalizm eleştirisi yaparken ardından rüzgar değiştiği için yapımcıların istediği muhafazakar ve eril bakış açısından ele alınmış olan “Jaws” gibi filmler çekmiştir. Aynı Hollywood’da ilk filmden günümüze David Lynch kendi diliyle hakikati almış olduğu ve sanat eğitiminin etkilerinin olduğu filmler çekmeyi başarabilmiştir. Almanya’dan ABD’ye “Paris, Texas” filmini çekmeye giden Wim Wenders, ABD’nin toplumsal yapısını, bireyin Lacancı psikolojik ayna kuramından yararlanarak görsel hale getirmişti. Nuri Bilge Ceylan‘ın “Ahlat Ağacı” filmi, insana ve içinde yaşadığı topluma dair bize ayna tutmuştur. İzleyici ise kendi bilgi ve görgüsünü geliştirdiği oranda bu eserlerden hakikate dair çıkarımlarda bulunabilir. “Kendini Tanı,” der Sokrates. “Henüz erginleşememiş insanlardan oluşan bir toplumda yığınlar kurtarıcı ararlar,” der Weber. Elbet bir gün bu eserlerin değeri, gelecekte eğitime, sanata ve bilime önem veren toplumlarda birey olabildiğimizde anlaşılacaktır.
Bir film nasıl okunur?
“Kuzuların Sessizliği“nde Hannibal, ajan Clarise ile tanıştığında, taşradan gelmesini, kıyafetini, kökünü, saçını ve aksanını, kuzulara kadar göstergelerden bulmuştu. Film analizinde de, karakterlerin adından, meslekleri, kıyafet, saç, bitkiler, hayvanlar, mevsimler, mekanlar, tarih vb. öğelerden ortak bilinç altımızda Joseph Campbell ve Jung, arketiplerden bulunduğunu ve tüm toplumlarda aynı olduğunu saptamışlardır. Sanat tarihini yazan Anglosakson batının teolojik ve mitolojik bilgilerini sinema kendisine aktarmaya devam etmektedir. Bu bilgilere ulaşmak günümüzde sosyal medyada kolaylaşmıştır. Bunları sezmenin ve keşfetmenin hazzına tek bir resim bile analiz ederek ulaşabilirsiniz. Rembrandt’ın Otopsi tablosu analizi bu yazıyı okuyanlara ödev olsun.
Verdiği bilinç dışı mesajları analiz etmeyi en sevdiğiniz yönetmen kimdir, neden?
Her yıl bir filmini ölüm yıldönümünde analiz ettiğimiz Yılmaz Güneydir. Çukurova’nın bereketli toprağını, sarı sıcağını ve suyunu paylaştığım ve onun mezun olduğu lisede öğretmen olduğum, onunla aynı umudu paylaştığım için olsa gerek.
İzlediğiniz en kötü film?
Cumali Ceber
Hayatın içinde görmek istemediğimiz, unutmaya çalıştığımız yerlere odaklanan bir mizah anlayışını ve tuhaf estetik kaygıların peşine düşmeden dürüstçe anlatılan hikâyeleri çok seviyorum. O zaman kendime şahane bir öneri alırım…
Peki Ya Bob? – What About Bob? (1991)
Bonus 🙂
Çok verimli bir söyleşi olmuş, Burhan Hoca’ya sevgi ve selamlar; teşekkürler Gizem.
Çok güzel bir söyleşi olmuş. Senin emeğine, hocanın bilgisine sağlık : )