Christy Brown 1932 yılında çok çocuklu bir ailenin içine doğduğunda önceleri herkes onu ‘normal’ bir bebek zannetti. Zaman geçtikçe, annesi, Christy’nin boynunu dik tutamadığını ve ellerinin içe bükük olduğunu fark etti. Doktorlar bu çocuğun zihinsel özürlü olduğunu ve sürekli bir bakıma muhtaç olduğunu ileri sürdüler. Annesi ise her zaman ondaki sorunun sadece fiziksel olduğuna ve zihinsel olarak normal geliştiğine inandı. O dönemin şartlarında, ev ve diğer çocukların bakımının yanı sıra neredeyse tüm becerileri kısıtlı bir bebeğe bakmak kim bilir ne kadar zordur.
Christy, beyin felçli bir çocuktu ve annesinin tahmin ettiği üzere zihinsel hiç bir kusuru yoktu; ancak ne fiziksel ne de sözel olarak insanlarla iletişime geçememek var olan zihin potansiyelini de geliştirmesini engelleyebilirdi. Lakin annesinin ilgisi ve inancı Christy için en büyük itici güçtü sanırım.
Kardeşinin tebeşirini içgüdüsel olarak sol ayağına alıp da yeri çiziktirdiğini gören annesi, Christy’ye A harfini gösterdi ve çocuk da çizdi. Bu gerçek bir iletişimin ilk göstergesiydi. Ardından tüm alfabeyi ve temel kelimeleri öğrenen çocuk bu şekilde kendini var etmeye başladı. Sonra resim yapmayı öğrendi ve uzun süre en büyük tutkusu da resim oldu.
Kitap, 1954 yılında Christy Brown tarafından kardeşlerinden birine aktarılarak yazılmış. Üslup olarak profesyonel bir değer beklemek gerekmiyor diye düşünüyorum. Ama kitap her anlamda bir motivasyon kitabı sayılır. Yaşananlar ve başarılanlar çok etkileyici.
Fark ettiğim ayrıntılardan birisi şu oldu; insan çocukluğunda dünyayı da kendisini de olduğu gibi algılıyor ve kabul ediyor. Christy Brown da çocukluk günlerinde, kardeşleri onu el arabasıyla oyunlarına kattığında, sürünerek oradan oraya yuvarlandığında gerçekten mutlu. Sorgulamıyor neden farklı olduğunu. Ta ki ergenlik dönemine kadar… Onu diğerlerine bağlayan el arabası kırıldığında sanki onun da içindeki şevk kırılıyor ve kendisini eve kapatıyor. Ailesi ona yeni bir araba alsa da artık çocukluk günlerinin geride kaldığını okuyoruz. Sonra aşık olması, hayal kırıklıkları, depresyonu, resim tutkusu, bağlanacak yeni kişileri arayışları, fizik tedavisi için yapılması gerekenler geliyor…
Sol ayağı hariç neredeyse tamamen felçli bir insandan bahsediyoruz, ne kadar güçlü bir kişilik olduğu ortada. Demek ki insan zihni her şeye yetiyor ve insan elinde güçlü olan ne varsa ona tutunduğunda, gerçekten tutunduğunda engel diye bir şey olmuyor.
Hayatta sahip olunanların değeri üzerine düşündüren ve çabalamaktan hiç bir zaman vazgeçilmemesi gerektiğini öğreten bu kitap MEB tarafından okunması gereken 100 eser içine dahil edilmiştir.
1989 yılında çekilmiş filminin fragmanını buradan izleyebilirsiniz.