İncelemeler

DEĞİŞENLER DEĞİŞMEYENLER I: MASALLARIN MASALI VE BEŞİRLE VALS

Bütün ezberlerimizi zorlayan bir dönemden geçerken kendimize, geçmişimize tekrar tekrar bakıp yönelttiğimiz sorular oldu. Hiç birimiz bir yıl öncesinin aynı kişisi değiliz. Ancak aynı şey güzel sanatlar için geçerli değil. Sanat eseri, bizim ona bakış açımız değişse bile o kendi varlığını sürdürmeye devam ediyor. Pandemiyle beraber gelen kısıtlamalarla, ne yapacağımızı bilemediğimiz; sınırlı mekanda, çok az insanla paylaşabildiğimiz büyük zaman dilimleri ortaya çıktı. Sahi bu zaman dilimlerini eskiden nerelerde harcıyorduk? Her türlü tüketimimizi yeniden sorgulamak zorunda kaldık. Sorguladık, değiştirdik, dönüştürdük. (Umuyoruz.) Teknoloji kullanımının yardımımıza yetişmesiyle daha önce yapmadığımız birçok şeyi yeni deneyimlemenin yanı sıra kitaplar okuduk, filmler izledik. Ama yetmedi, bir yolunu bulup paylaşmalıydık; bulduk da… Çevrimiçi toplantılarla birbirimizin sesine, yüzüne hasret giderirken(,) filmler, kitaplar hakkında konuştuk; hala da konuşuyor ve paylaşıyoruz. Bizler ve iletişim şeklimiz değişirken hakkında konuştuğumuz yapıtlarsa olduğu gibi duruyordu. Anımsadığımız ayrıntılar ve yeniden karşılaşmada etkilendiğimiz noktalar bazen çok farklılaşıyordu. Öyle ki Ursula Le Guin’in Mülksüzler’i ve Dostoyevski’nin Yer Altından Notlar’ını yıllar sonra yeniden okuduğumda benim için yepyeni kitaplardı. Üstelik farklı çevirilerini değil kendi kitaplığımdaki baskılarını okumuştum.
Karnavalesk yazıları için arkadaşlarımla birlikte ya da tek başıma izlediğim filmlerden bahsetmeyi düşünüyordum. Aldığım notları bulmaya çalışırken yıllar önce Bursa Tabip Odası yayın organında yayınlanan film tanıtımı yazılarımı anımsadım. 2009 yılında yayınlanan halinden bazı değişiklikler yaparak buraya alıyorum. En kısa zamanda da bu filmleri tekrar izleyip birkaç cümleyle değişenler ve değişmeyenlerden bahsedeceğim.
Masalların Masalı
Aylarca önce bir arkadaşım bir filmi izleyip izlemediğimi sordu: Beşir’le Vals. İlk defa duyuyordum. Çok normaldi; çünkü film yeni olmasının yanı sıra canlandırma türündeydi ve ben hala tezle uğraştığımdan güncelin çok uzağındaydım. Sonrasında birkaç kişi daha filmden söz etti. Yakın bir arkadaşıma sordum: Duymuş ama ilgisini çekmemiş. Araştıracağını söyledi. Bir iki gün sonra fragmanını izlediğimizde filmi bulmaya karar verdik. Tez bittiğinde, günlük yaşama geri döndüğümde izleyecektim.

Tez bitmiş, yaşadığım şehri değiştirmiştim. Aylar sonra Beşir’le Vals’i tekrar anımsadım. Filmi hala bulamamıştım. Oysa yazacağım yazıyı aylar öncesinden planlamıştım: Beyazperde’de canlandırma filmlerinin sayısı giderek artıyordu. Sadece çocuklara yönelik filmler değil, yetişkinleri hedef alan politik-eleştiri içeren bu tarz filmler de artık sinema perdesinde yerini alıyordu.
2007 yapımı “Persepolis”, İran Devrimi ve sonrası yaşananları konu ediniyor, 2008 yapımı Beşirle Vals’te ise İsrailli yönetmen Ari Folman, İsrailin 1982’de Lübnan’ı işgali sırasında Sabra ve Şatilla Filistin mülteci kamplarındaki katliamı konu ediniyordu.”
Ama olmadı. Uzaklık sadece fiziksel değildi. Beraberinde pek çok şeyi değiştirmiş, zorlaştırmıştı. Ben unuttum. Arkadaşım unutmadı. Yanıma gelirken Yuri Norshtein’a ait canlandırma filmi “Masalların Masalı”nı getirdi. “Masalların Masalı” adı Nazım Hikmet’in bir şiirinden geliyor. Bir iki dize ile anımsayalım:
…..
su başında durmuşuz, çınarla ben.
suda suretimiz çıkıyor, çınarla benim.
suyun şavkı vuruyor bize, çınarla bana.
……..
Bu iki film benim için başlangıçta yetişkinler için yapılmış canlandırma filmleriydi. İzledikten sonra savaşa yönelik sordukları sorularla da ortak paydaları olduğunu gördüm.
Masalların Masalı’nın orijinal adı “Skazka Skazok” (Tale of Tales) olan film 1979 yapımı bir Yuri Norstein filmi. Rus yazar Lyudmila Petrushevskaya’nın senaryosunu yazdığı filmin çıkış noktası Norstein’ın ikinci dünya savaşı yıllarında geçen çocukluğu ile ilgili bir film yapmak istemesidir. Filmin esas kahramanı Rus ninnilerinin ana figürlerinden biri olan ve uyumayan çocukları kaptığına inanılan küçük kurt karakteridir. Masalların Masalı’nda Picasso’nun bazı çizimleri de kullanılmıştır.

Norstein, savaş yıllarında geçen çocukluk hatıralarıyla hüküm süren açlık, yoksulluk ve kayıpların kurdu bile olgunlaştırıp iyileştirdiği bir dönemin tüm dramatik öğelerini birleştirerek bir film yapmak istemektedir. Filmin hazırlık sürecinde, bir yandan Picasso’nun çalışmalarını incelerken bir yandan Federico García Lorca, Pablo Neruda ve Nazım Hikmet’in şiirlerini de okumaktadır. Filmin müzikleri Mihail Meyerovich tarafından yapılmış. Müzikleri yapması için yatmakta olduğu hastaneden çıkarılması gerekmiş. Filmin geneline hakim temayı oluşturan ezgi Polonyalı besteci Jerzy Petersburski’nin 1936’da yazdığı bir tangodur.Rus versiyonu Utomlennoe Solntse (Güneş Yanığı) olan tangonun orijinal adı To Ostatnia Niedziela (Bu Son Pazar). Rivayete göre toplama kamplarındaki Yahudi tutsaklar gaz odaları ve fırınlara gönderilmeden bir gün önce çalınırmış. Utomlennoe Solntse(,) (Güneş Yanığı) ise savaş öncesi tedirgin bekleyişi ve savaşın bittiği günkü buruk sevinci ifade ediyormuş. Bunun dışında Bach ve Mozart’ın yapıtlarının da filmde kullanıldığını görüyoruz.
Yazıyı yeniden düzenlerken Çevirmen Mustafa Kemal Yılmaz’ın Şarap Dumanları isimli bloğunda senaryo yazarının filmin yazıldığı sürece ilişkin verdiği bilgileri okumak oldukça keyifliydi. Yönetmen, “yaşama kuvveti veren basit şeyler hakkında” olan bu filmi, “en ilkel, normal ve plebyen yoldan” çektiğini söylemiş. Aynı blogdan bununla ilgili bilgiyi aktarıyorum. “Teknik, en kaba anlatımla hareketli kollara-bacaklara ya da özelliklere sahip, boyanmış-çizilmiş ayrık figürleri kullanmak ve bunları maketlerin ortasına yerleştirerek tepeden görüntülemektir. Arka planlar, derinlik duygusu yaratmak için üst üste yerleştirilen şeffaf sellüloid katmanların üzerine çizilidir.” Gözümde canlanan sadece filmdeki kareler değil Polonya’nın Lodz kentindeki sinema müzesindeki canlandırma filmler sergisi. Daha önce hayal etmem mümkün olmayan teknikler, ayrıntılar. Bu başka bir yazı konusu olarak kenarda dursun.
Filmin adı ilk başta Küçük Gri Bir Kurt Gelecek” olarak tasarlanmış ancak bu şüpheli isim bir anlamda idari sansüre uğradığından değiştirilerek Nazım’ın şiirinin adı filmin de adı olmuş. 1980 Kanada Animasyon Filmleri Birincilik Ödülü, 1980 Fransa Kısa Film Jüri Özel Ödülü, 1984 Los Angeles Animasyon Olimpiyatları “Tüm Zamanların En İyi Canlandırma Filmi Ödülü” ve yine 2002 Zagreb Dünya Animasyon Filmleri Festivali “Tüm Zamanların En İyi Canlandırma Filmi Ödülü” almış. Masalların Masalı, Nazım Hikmet’in yapıtlarının, başka sanat eserlerine ilham veren boyutunu göstermesi açısından da ayrı bir önem taşıyor.
Beşir’le Vals’e gelince ….
Bir gece yönetmen Ari Folman barda arkadaşıyla sohbet etmektedir. Arkadaşı, Ari’ye sürekli gördüğü bir kabustan bahseder. Kabusunda, kuduz köpeklerden kaçıyordur. 26 saldırgan köpek, şehirde başıboş koşmaktadır ve insanlar bir şey yokmuş gibi davranmaktadır.
Sonunda, bu kabusun, Lübnan savaşı esnasında yaşadıkları olaylarla ilgisi olduğu kanısına varırlar. Ari, hayatının o dönemiyle ilgili pek bir şey hatırlamadığını fark eder! Bu ilginç durum karşısında, şimdi dünyanın dört bir yanına dağılmış olan asker arkadaşlarını bularak, savaşta yaşadıkları hakkında konuşmaya karar verir. O dönemle ve kendisi ile ilgili gerçeği ortaya çıkarması gerekmektedir. Ari bu gizemi deştikçe, rüyalarının gerçeküstü imgeleri anlam kazanmaya başlar ve gerçek, kabuslarından da kötüdür!
Yapım: 2008-Almanya/Fransa/İsrail
Yönetmen: Ari Folman
Senaryo: Ari Folman
Yapımcı: Ari Folman
Müzik: Max Richter
Finali son derecede çarpıcı olan filmin, bir canlandırma/belgesel olduğu da söylenebilir. Ari Folman, önce gerçek aktörlerle filmi kameraya almış. Ardından filmin her karesi profesyonel sanatçılar tarafından elle çizilmiş. Sırf bu nedenle bile “Beşir’le Vals” başlı başına bir sanat eseri olarak görülebilir. Filmle birlikte olaylar karşısındaki tavrımız ve sorumluluğumuza ilişkin kendimizi sorgulamak zorunda kalıyoruz: olanlara ses çıkartmamak, insanı sorumlu kılar mı? Ya da, “ben yapmadım ki” diyebilir miyiz? Ne dersiniz?
Farklı kesimlerden farklı tepkiler alan, ülkemizde gösterimi İsrail’in Filistin işgali ile aynı zamana denk gelen filmi bulup izlerseniz, sizin değerlendirmenizi de öğrenmek isterim.

Rukiye Çetin

Okumak daha çok yer işgal etse de yaşamımda, yazmak her zaman ya kalemimin ucunda ya da aklımdaydı. Uzun süren bir eylemsizlik sonrası yazma uğraşına yeniden döndüm. Katıldığım yaratıcı yazarlık atölyesinde birlikte olduğumuz, hem çok şey öğrenip hem de çok eğlendiğimiz arkadaşlarımla bu karnavala ben de katıldım. Gezgin bir göçebe, acemi gurme, balkon bahçeci olarak , kentlerden, kırlardan topladığım dağarcığımdaki sesler, renkler, tatlar ve kokularla kalabalığa karışmaya çalışacağım.

YAZAR HAKKINDA

Rukiye Çetin

Okumak daha çok yer işgal etse de yaşamımda, yazmak her zaman ya kalemimin ucunda ya da aklımdaydı. Uzun süren bir eylemsizlik sonrası yazma uğraşına yeniden döndüm. Katıldığım yaratıcı yazarlık atölyesinde birlikte olduğumuz, hem çok şey öğrenip hem de çok eğlendiğimiz arkadaşlarımla bu karnavala ben de katıldım. Gezgin bir göçebe, acemi gurme, balkon bahçeci olarak , kentlerden, kırlardan topladığım dağarcığımdaki sesler, renkler, tatlar ve kokularla kalabalığa karışmaya çalışacağım.

Bir Yorum Yazın

3 + 4 =