Hiç yılan tarafından ısırılmadığı halde daha adını duyunca tüyleri diken diken olan kimseler duymuşsunuzdur. Bu durumun sebebini uzmanlar atalarımızdan miras aldığımız kaygılı genlerle açıklıyorlar. Korkmak, tedirgin olmak, endişelenmek gibi zaaflarımızı beğenmesek de şimdiye kadar hayatta kalmamızı sağlayarak hayli işimize yaradılar.
Artık deniz, akarsu yanında iken suyun yanında daha kolay besin bulabileceğimiz için kendimizi daha iyi hissettiğimizi biliyoruz. Şömine başında ateşi izlerken kendimizi huzurlu hissetmemizin sebebi, ateşin bizi uzun yıllar boyunca yırtıcı hayvanlardan korumuş olması.
Martin Brüne “Sosyal Beyin” kitabının yazarı. “Türümüzün tüm genetik mirası sosyallik ile kaçınılmaz olarak bağlantılıdır,” diyor. Bu biraz da şu anlama geliyor: Neredeyse bütün davranış kalıplarımızı sosyal yaşamda kendimizi öne çıkarmak üzerine kurguluyoruz. Para kazanmak, iyi giyinmek, makyaj yapmak, estetik operasyonlar, spor, hobilerimiz, okumak, yazmak, çalışmak, şarkı söylemek, dans etmek vb. Amacımız farkında olsak da olmasak da türün benzerleri arasından daha sıyrılmak, eş seçiminde önde olmak.
Marin Brüne’nün bu kitabı ise hayli teknik. Yer yer tıbbi terimleri kullanan Brüne psikolojinin tedavi alanına giren en temel ruhsal sorunların binlerce yıl öncesine uzanan tarihsel kökenlerini ve bugünkü sonuçlarını ortaya koyuyor.
Meraklısına.
Diğer öneriler için tıklayabilirsiniz.
Fotoğraf: RUB