Gelenekselcilik Fikri
Cemil Meriç’i (Bu Ülke) okurken ülkemizin sosyal/siyasal atmosferi üzerinde düşündüm. Meriç Hint (Doğu) kültürü üzerinde dört yıl çalıştığı için sağcı; Saint Simon (Batı) üzerine iki yıl çalıştığı için ise solcu olarak yaftalanmaktan şikâyetçi. “Sağcılık” ve “solculuk” ona göre bizim Batı’dan ithal ettiğimiz kavramlar. Biz kolayımıza geldiği için bu ithal kavramlarla konuşuyoruz. Oysa ülkemizde sanayileşme, sınıf kavramları batıdaki gibi gelişmedi. Batı medeniyetinin içinde yer aldığımızı savunanlarımız çıkacaktır, ancak bu medeniyetin kurucularından olmadığımız aşikâr. Bizim kendimize yeni, bize özgü kimlik inşa etmeye ihtiyacımız var. Bugün muhafazakarların modernizme karşı verdiği kavgaya biraz da bu gözle bakmak gerek.
Wim Wenders’in “Mükemmel Günler (Perfect Days)” filmini izlerken doğunun sahip çıkması gereken bir kültürü; batıya (ve kalan tüm dünyaya) öğretebilecek değerleri olduğunu bir kez daha fark ettim. İronik olan doğuyu yine bize batılı bir entelektüelin anlatıyor oluşuydu.
2000’li yılların başında AB tam üyelik müzakere süreci esnasında medyanın tepkilerini hatırlayalım. Destek verenlerin bile tedirginlikleri seziliyordu. Acaba sonra neler olacak? Eleştirilerin, tepkilerin, kararsızlığın ne boyutlarda olduğunu merak edenler o dönemin gazetelerini açıp okuyabilirler. Tepkilerin altında hem bilinmeyenden (rakip, hatta okul yılları tarih dersleri anımsandığında düşman) duyulan korku hem de bize ait olanı kaybetme endişesi yattığını düşünüyorum. O halde bize ait olanı muhafaza eden, dinden bağımsız bir gelenekselcilik tanımı (Cemil Meriç’i kızdırmayacaksak hem sağdan hem de soldan) toplumun geniş kesimlerinin desteğini alabilir.
Kültür ve Sanatta Kavram Olarak Gelenekselcilik
Müzecilik, fotoğrafçılık geçmişi belgeledikleri için özü itibari ile gelenekselcidirler. Sanat dalları (tiyatro hariç) “şimdi” icra edilmediklerinden geçmişle ilintilidir. Sanatçı da eseri zamana direnebildiği ölçüde (şimdi değil belki ama gelecekte) ister istemez gelenekselciliğe katkı sağlayacaktır. Elbette her sanatçı gelenekselciliği benimsemek zorunda olmadığı gibi her sanat eseri de bu dünya görüşüne hizmet etmez. Sanat eserinin gelenekselciliğini belirleyen asıl unsur onun geçmiş ile ilişki kurma biçimidir.
Ülkemizde Yeşilçam sinemasının pek sevilmesinin ardında bu yapımların senaryo, reji, oyunculuk başarılarını mı görmeli, yoksa bize 60’ların 70’lerin nostaljisini yaşatmalarını mı? O filmleri biraz da İspanyol paça pantalonlar, tayyörler, döpiyesler, org ile üretilen fon müzikleri, Amerikan arabaları, saç modelleri, hava kirliliğinin ve trafik yoğunluğunun pek az olduğu Eminönü meydanı, Beyoğlu sokakları, dil jargonu için izlemez miyiz?
Geçmişi hatırlarken burukluk hisseden, neşeyi ve hüznü aynı anda yaşayan her birey kendine itiraf edemese de gelenekselcidir. Bugün nostaljiyi yaşatmak ve bir daha aramızdan ayrılmasına izin vermemek için yapılacaklar listesi pek basittir. Kıyı Ege’de, Batı Karadeniz’de bazı pilot köyler belirlenip pekala proje kapsamına dahil edilebilir. Bu köylerde bakırcılık, kalaycılık, nalbantlık, hayvan dostu faytonculuk, çıkrıkçılık gibi birçok unutulmaya yüz tutmuş mesleği canlandırmak ile pekala işe başlanabilir. Birlikte hayal edelim: Sokaklarda Arnavut kaldırım taşları, ahşap Osmanlı evlerinin rengârenk mimarisi, bahçelerde su kuyuları; yasemin çiçeklerinin yollara taşan kokusu, kurbağa sobalarda pişen Boşnak börekleri, değirmende çekilen kahveler… Aman bu köylerin sadece turizm amaçlı kurulduğunu düşünmek gibi bir yanılgıya düşmeyelim! Bu köylerde ikamet eden vatandaşlarımızın geleneksel yaşam tarzını hayatlarının rutininde de sürdürebilmeleri şarttır. Bu nedenle projeye dahil olan vatandaşlarımızın gelenekselciliği gönülden benimsemiş olmaları gerekir.
İnanıyorum ki ilk adımlar atıldıktan sonra okur yazarlarımız, üniversitelerimiz konuya kulak kabartacaklardır. Tanzimat yazarları kütüphanelerin tozlu raflarından indirilecek; yönetmenlerimiz, yapımcılarımız siyah beyaz hatta sessiz film çekmeyi deneyeceklerdir. Açık hava sinemaları ve büyük salonlar yeniden moda olacak, Türk sanat müziğinin unutulmuş eserleri plakçılarda yeniden yerlerini alacaklardır.
O halde hep birlikte bu ziyafete konuk olalım; geçmişin küllerini birlikte harmanlayalım, yüreklerimizi ısıtalım. Genç kuşak unuttuğu büyüklerini bu bayram ziyaret etsin. İlk anda yabancılık çekebilirler; utanıp sıkılabilirler. Fakat kısa sürede aradaki buzlar eriyiverecektir.
Haydi, iş başına!
İlginizi çekebilir:
Öneri Yazısı: Cemil Meriç – Bu Ülke
İnceleme Yazısı: URSULA K. LE GUIN, TAOCULUK ve MİNİMALİZM IŞIĞINDA MÜKEMMEL GÜNLER (PERFECT DAYS)
Edebi Yazı: Günlük