George Sand, bugünden bakınca yazdıkları ile olduğu kadar renkli yaşamı ile de akıllarda kalan bir yazar. Döneminde Paris’te (evet Fransa’da bile) bir kadının yazı yazması pek tuhaf karşılandığı için eserlerinde asıl adı olan “Amandine Aurore Lucile Dupin”’i kullanmamıştır. Sand, erkekler gibi pantolon giyiyor, sokakta sigara içiyor, sevdiği adama aşkını itiraf etmekten ve onu kovalamaktan da yüksünmüyordu.
“Alfred de Musset” “Chopin” ve “Prosper Merimeé” ile aşk yaşayan Fransız yazar ilk kitabı olan “Indiana” ile adını duyurmuş; bu eserde evlilik kurumunu eleştirmiştir. “Gustave Flaubert” ile uzun yıllar mektuplaşmış, yirmiden fazla roman, tiyatro oyunları, denemeler, siyasi yazılar kaleme almıştır.
LAVINIA
“Lavinia” adlı eser Lİonel’e yazılan bir mektup ile başlar. Lionel evlilik arifesindedir. “Madem evleniyorsunuz o halde sizdeki mektuplarımı geri alayım der,” Lavinia. Lionel mektuplarını teslim etmek için Lavinia ile buluşmaya gider. Öykü ilerledikçe Lionel’in Miss Ellis ile parası ve mevkii için evleneceğini anlarız:
“ (Lionel) Miss Ellis’in toplumdaki önemli yerine ve drahomasına yeterince aşıktı.”
Kahramanımız sevdiği kadının evine vardığında onu uşak karşılar. Yazar Lavinia’nın yaşadığı mekandaki çiçekleri egzotik bir botanik bahçesini anlatır gibi betimler:
“Zeytin ağacından yağılmış küçük ahşap vazolar en güzel dağ çiçekleri ile doluydu. Lavinia bu çiçekleri en ıssız vadilerden kendi elleriyle toplamıştı. Ortaları parlak kızıl renkte güzelavrat otları, gök mavisi yaprakları olan zehirli kurtboğanlar, yaprakları ince ince oyulmuş beyaz ve pembe serçe otları, uçuk renkli çöven otları, tülbent gibi şeffaf ve kıvrımlı çan çiçekleri, erguvan rengi kediotları. Tüm bu çiçekler ıssızlığın ortasında vahşi kız çocukları gibi öyle körpe ve mis kokuluydular ki dağ keçileri aralarından geçerken onları soldurmaktan korkar ve gizemli kaynak suları onları incitmeden kayıtsız ve sessiz üzerlerinden akardı.
Doğrusunu söylemek gerekirse bu beyaz ve güzel kokulu oda, farkında olmadan bir buluşma yerini andırıyordu ama aynı zamanda da bakir ve saf bir aşk tapınağı havası vardı.”
Lionel Lavinia’yı on yıl sonra ilk kez gördüğünde ilk günkü gibi kadına yine aşık olacak, onun kendisine dönmesini isteyecektir. Ancak Lavina öyle kırılmıştır ki kalbinin kapıları ebediyen bütün erkeklere kapanmıştır. Genç kadının Kont Morangy ile ilişkisi vardır ancak gerçekte onu sevmez. Nitekim öykünün sonuna geldiğimizde Lavinia yine bir mektupka Lİonel’e karşılık verecektir. Genç kadın ayrılık, aşk, evlilik üzerine şu çarpıcı sözleri söyler:
(Lionel’in kendisini terk etmesi üzerine)
“Bu yara bendeki sevme yetisini sonsuza dek öldürdü, yanılsamaların yaktığı ateşi söndürdü, ben artık hayatın yavan ve acıklı yanlarını görüyorum. Yine de kaderimden şikayetçi değilim. Bu er ya da geç olacak bir şeydi. Hepimiz yaşlanmak ve tüm mutluluklarımızın hayal kırıklıklarına dönüştüğünü görmek için yaşıyoruz.”
(Lionel’in Kont Morangy’ye olan sevgisini kıskanması üzerine)
“Onu bir eş olarak bile arzu etmiyordum. Onun mevkiinde bir adam size bahşettiği himayeyi hep çok pahalıya ve bunu da size hissettirerek sunar. Ayrıca evlilikten nefret ediyorum. Tüm erkeklerden nefret ediyorum. Sonsuz bağlılık yeminlerinden, verilen sözlerden, gelecek planlarından, kaderin alay ettiği anlaşma ve pazarlıklarla önceden belirlenmiş bir gelecekten nefret ediyorum.”
MARKİZ
Markiz öyküsü ise Lavinia’dan da katmanlı bir metindir. Bu öyküde kadın kahramanımız, Markiz bir tiyatro oyuncusuna (Lélio) aşık olur. Adamın oynadığı her oyunu en ön sıradan heyecanla izler.
“Nefesimi tutuyordum. Hiçbir vücut hareketini ya da adımını kaçırmamaya odaklanmış gözlerimi yakan ve kurutan ışıkların yorucu aydınlığına lanet ediyordum. Göğsünün her inip kalkışını, alnındaki her kırışıklığı seçmeye çalışıyordum. Onun yalandan duyguları, oyun icabı başına gelen felaketler beni gerçek olgular gibi etkiliyordu. Kısa zamanda yanlışı doğrudan ayıramaz olmuştum. Benim için artık Lélio yoktu. O artık Rodrigue’di, Bajazet’ti, Hippolyte’ti.”
Dikkat edilirse kahramanımız asıl sevdiğinin Lélio’nun büründüğü rol olduğunun ipuçlarını veriyor. Nitekim Markiz bir gece Léon oyununu bitirdikten sonra adamın peşinden gidecek; onu bayağı bir ortamda, sahne dışında gördüğünde, kadının gözlerindeki perde düşecek, yerini hayal kırıklığına bırakacaktır.
“Kötü bir lambanın dumanlı ışığı altında Lélio’yu ilk gördüğüm an bir hata yapmış ve başka birini takip etmiş olduğumu sandım. Bu adam en az otuz beş yaşındaydı. Rengi sarı, benzi solgun ve yıpranmıştı, kötü giyimliydi, avam bir havası vardı, boğuk ve cansız bir sesle konuşuyordu, bayağı insanlarla el sıkışıyor, sert içkiler içiyor ve feci şekilde küfür ediyordu.”
Metnin devamında kahramanımız Léon’un ilgisini çekmeyi başarır. Mektuplaşır ve buluşurlar. Ancak Markiz evlidir ve aşkının en saf hali ile hatırlanmasını ister. Markiz sadakat duygusundan ötürü değil ama evlilik sayesinde erkeklerden tümüyle soğuduğu için Léon ile birlikte olmak istemez.
“Hiç sevmediğim bir adamın dokunuşlarına maruz kaldım, bilmelisiniz ki bunun bende yarattığı iğrenme duygusu hayal gücümü köreltti. Hatta o derece ki eğer demin size teslim olmuş olsaydım belki de sizden nefret edecektim. Ah, bu korkunç işe kalkışmayalım. Kalbimde ve hatıramda saf olarak kalınız!”
Markiz kendisi ile vedalaşınca Léon yeniden yaşlı, bezgin görünümüne geri dönecektir. Artık o sadece Lélio’dur.
Yazımızı George Sand’in Lélia adlı eserinde geçen şu ünlü sözlerle bitirelim:
“Siz hiç aşık olmadınız mı? Bilmez misiniz ki sevmek iki kere yaşamaktır!”
Lavinia Kitap Açıklaması
Aykırı, bohem, cesur, bağımsız, sosyalist ve idealist. Âşıkları; Mérimée, Musset, Chopin… Hayranları; Flaubert, Proust, Balzac… 19. yüzyıl Fransa’sının en ünlü kadın yazarı George Sand aynı zamanda büyük kitlelere hitap eden ilk kadın yazar.Lavinia ve Markiz de yine kural tanımazlığıyla, yaşadığı çağın geleneklerine karşı çıkarak kadın karakterleri hikâyesinin anlatıcısı yapan Sand’ın bu derlemedeki iki novellasının adları. Çok iyi tanıdığı Fransız toplumunu, kadınlara biçilen kısıtlayıcı rolleri, karşılaştıkları adaletsizlikleri alabildiğine yeren Sand bu kez eli daha da yükseltiyor; novellanın birinde karakterine o zamanlar fazlasıyla cüretkâr sayılan üçüncü bir seçenek sunuyor, diğerinde ise bir erkeği arzu nesnesine dönüştürüyor.