O ne demek dedim. “Boşver,” dedi. “Gel bir şeyler içelim.”
“Avez vous faim,” diye sordu kibarca. Başımla onayladım. “Insomne!”
Garson bize viski getirdi. Yarıya kadar kum dolu. İçinde iki pipet. Bir de spagetti bolognese. Ortasında tek çatal. “Sana bir sır vereyim mi,” dedi. “Nedir,” dedim. Karşı tepeleri gösterdi. “Aradığın kişi orada değil,” dedi, boşuna yorulma. Adamın işaret ettiği yöne baktım. Beyaz fillere benziyordu tepeler.
Kum başımı döndürmeye başlamıştı, rengârenk kustum. Adama döndüm. Göğüs dekolteme bakıyordu. Yaşlı moruk! Yakalanınca bozuntuya vermedi. Tarih anlatmaya başladı. Prusya krallığını falan. Acıdım altmışlık amcaya. Dudaklarını öptüm. Çocuk gibi çığlık attı. “Her şeyi mahvettin,” dedi. “Yoksa… Evet,” dedi. Yanaklarını şişirmeye vıraklamaya başladı.
Sana seslendim. Ne saçma bir masal bu. Gel, kurtar beni. Ama sen yoktun. Aramızda denizler vardı. Derken sesini duydum. Gülüyordun. “İşin var mı,” diye sordun. “Bir şeyler içelim.”