O gün orada, parkta kırmızı renkli kaydırağın, yeşil tahterevallinin cümbüşü vardı. O gün orada havanın en puslu olduğu mevsimde bile salıncağın sarı renginde, gözlerimizi parktan ayırmadığımız bir sıcaklık vardı. Adımlarımızı saydığımız, kocaman kocaman şekerleri ağzımıza bir defa da tıktığımız parkta, renkler hep gri şimdi. Halbuki daha dün burada oyun oynuyordu çocuklar. Halbuki daha dün buranın renkleri vardı. Halbuki daha seni büyütüp genç bir kadın olduğunu görecektim. Sevginin de acının da insandan hiç gitmediğini öğrendim. Unutmuyorsun. Aklına gelmediğini sandığın an ihanet sayıyorsun zamanı kendine.
“Hadi eve gidelim geç oldu.”
“Biraz daha.”
Şimdi bu ıssız kentte eve gideceğim. Başımı yastığa gömüp gözlerimi hiç açmayacağım. Avunduğum rüyalarım… Nasıl güzelsin. Seni koklamaya, sana dokunmaya kıyamıyorum. Sabah olacak inatla uyanmayacağım. Gecenin dipsiz karanlığı çok iyi geliyor halbuki. Sabah olunca parkın renklerini hatırlıyorum hep. Sokaklar, evler, park, adam öyle yabancı ki bakmak istemiyorum onlara.
“Gidebiliriz artık.”
“Selman evde ekmek yok galiba. Giderken alalım mı?”
“Olur canım alırız.”
“Çocuklara da çikolata alalım sevinirler.”
“Olur.”
“Parkta oynayan çocuklara, sahi ne kadar oldu Selman?”
“Ne, ne kadar oldu?”
“Çocuklarla parkta oynamayalı.”
“Bilmiyorum.”
“Ben biliyorum.”
Tam üç ay oldu bugün. Uçurumdan düşeli, camiden sesleneli, mevsimin hala aynı mevsim oluşu üç ay önceydi. Kaç ay yaşarım, kaç mevsim geçer, kaç kez gelirim parka bir daha hesapla Selman.
“Ağlama ama herkes bize bakacak.”
Hiç kimsenin hiç kimseye bakmadığı bir yere gidelim o zaman. Söylesene Selman var mı öyle bir yer? Hiç kimsenin hiç kimse olduğu, çocukların kaçmadığı, çocukların kaçırılmadığı bir yer istiyorum ben Selman. O pis ellerin hiçbir çocuğa uzanamadığı bir park istiyorum. Nasılsa hiç kimse başını çevirip bakmıyor parklara. Bize de bakmasınlar. Ne fark eder ki herkes için. Bir çocuk fazla ya da eksik olmuş.
“Sen eve çık ben ekmek alıp geleyim.”
“Çikolataları unutma Selman.”
“Tamam unutmam.”
Ama unuttu Selman. Ekmeği de çikolataları da unuttu. Kızının yasını karısını teselli etmekten tutamayan Selman o parktan sonra her şeyi unutur oldu. Üzerinden üç yıl geçti hala unutuyor. Bir daha eve gelirken ne ekmek aldı ne de çikolata. Üç yıl geçti sen hala aynı yaştasın. Üç yıl geçti yan sokaktaki apartmanın 3. kat dairesinde kiralık değildir yazısı hala duruyor.
Sokaklar çürümüş balık kokuyor. Pis sular kaldırımların kenarlarından akıyor logarlara. Mevsim hala puslu ölüm gibi. Parktaki gri renk kentin ruhuna yapışmış çıkmıyor. Çocuklar eskisi gibi çığlık çığlığa oynamıyor parklarda.
Geçip giden zamanda ne mevsimler değişti ne de kızım. Mevsimlerin o puslu sonbahar sabahında takılıp kaldığı, kedinin parktan kuyruğunu sallayarak salına salına yürüdüğü, sol bankta oturan adamın başını gazeteden kaldırmadığı sabahın üzerinden geçen zaman üç yıl oldu. Elimi bırakıp gitti. Elimi bırakıp gittiğinde dünyam durdu. O parkta kayboldum ben kendimde.
“Ne kadar oldu Selman gökyüzüne bakmayalı?”
“Bilmiyorum.”
“Ben biliyorum.”
“Ne kadar?”
Üç yıl oldu. Daha ne kadar yaşarız Selman bu acıyla? Daha kaç mevsim geçecek kızımın üzerinden hesapla? Güzel rüyalar bitti Selman. Her gece kabuslarımda ona dokunan pis eller… Her gece dipsiz bir karanlıktan sesleniyor kızım bana. Her gece o pis, kanlı eller logarlara akıyor.
Toplumda farkindalik yaratmak icin muthis bir kissadan hisse olmus.Tebrikler yazilarinin devamini bekliyoruz👏
Çok güzel anlamlı çok beğendim devamınıbekliyoruz👏
Sevcan, hikayen çok etkileyici.Çiftin, çocuklarını kaybetme duygularını , özlemlerini ve yaşamı sorgulamalarını öyle güzel kaleminden aktarmışsın ki, çok tebrikler.Hikayeni okurken, Çocuk Parkın da bankta oturuyordum.
Acıların en büyüğünü çok güzel anlatmışsın. Eline sağlık çok güzel olmuş.