Belki de nezaketsiz, kaba ve embesil insanların topluma en büyük zararı Ted Kaczynski gibi yüksek zekâya ve eğitime sahip özel insanları çileden çıkarıp onların ismini insanlık tarihine hak ettikleri gibi yazdırmalarını engellemeleridir. Bu tür insanlar bilinçli ya da bilinçsizce toplumu ve çevrelerindeki insanları sürekli olarak aşağılarlar. Kendilerine en ufak bir sorumluluk vermekten bile kaçınırken etraflarındaki yüksek potansiyeli sadece küçümseyerek ya da yok sayarak sabote ederler.
Hayatımda da beni en çok rahatsız eden şeylerden biri; nezaketsiz insanlardır. Hani bazen sadece bir bakışla, bir sözle ya da bir tavırla içimden kaynar sular dökülür. O kadar sinirlenirim ki kendimi boğazını sıktığım, gözlerinin içine bakıp yavaşça onun nefesini kesmeye çalışan biri gibi hissederim. Ancak… Bir yanda o öfkeyi içimde tutmaya çalışırken diğer yanda asıl meseleye dair bir düşünce belirir: “Hangi yolla daha sağlıklı bir şekilde bu durumu çözebilirim?” Her zaman ilk önce bir öç alma fikri aklıma gelir ama bilinçli olarak bunları bırakmam gerektiğini de anlarım.
Yaşadığım öfke sadece başka bir insana zarar verme isteği değil aslında kendi içimdeki huzursuzluğun dışa vurumudur.
Ve burada zor olan şey; bazen sadece nazik olmayı beklemek değil aynı zamanda nazik olmanın ne kadar zor olduğudur. İnsanların neden bu kadar kaba olduğunu; neden fikirlerini, düşüncelerini ya da duygularını ifade ederken başkalarına saygı göstermediğini anlamaya çalışmak bir labirent gibi. Bir tarafta bu insanlar yüzünden kaybettiğim sabrım diğer tarafta onları anlamaya çalışma çabam… Ama işte en çok sinirimi bozan şey bu nezaketsizlikle yüzleştiğimde ruhumun buna rağmen olabildiğince sakin kalmaya çalışmasıdır. Ama işte bu noktada durmalısın. Ted Kaczynski gibi bir yöntemle ona nazik ve zeki insanların da istediğinde kıyıcı olabileceğini parça tesirli yöntemlerle kibarca hatırlatmak… Evet bunlar duygusal olarak cazip olabilir. Ama uzun vadede bu tür öfkenin sana hiçbir şey kazandırmadığını anlamalısın. Nezaketsiz birinin tavrına ne kadar öfkelenirsen o kadar seni kontrol ettiğini kabul etmiş oluyorsun. Onlar seni bu şekilde yönlendirebilir. Bu gerçekten onların istediği şeydir. Yani onlara öfkeyle karşılık vermek onların oyununa gelmektir.
Gerçek kazanç senin bu öfkeni nasıl kontrol edebildiğindir.
Çünkü sen de biliyorsun ki her öfkenin ardından boşluk gelir, her öfkenin ardından bir sakinleşme süreci başlar…
Şimdi bu noktada şunu kabul ediyorum: Nezaketsizliği gördüğümde ilk hissettiğim o ani öfke aslında sadece dışsal bir yansıma. İçimdeki huzursuzluk dışarıdan bu kadar çok gelmesiyle de alakalı. Ama bu durumu ne kadar öfkeyle karşılasam da sonunda sakinleşiyorum. Çünkü ne kadar bağırarak, tepki vererek ya da cezalandırarak karşımdaki kişinin değişeceğini sanabilirim ki? Her biri kendi yolunda ilerler. Senin öfken o insanı başka bir insan yapmaz. O zaman ne yapabilirim? Bu öfkeyi kendime döndürmeyi, yavaşça bir kenara koymayı tercih ederim.
Nezaketsizlikle yüzleşmenin bir yolu da nazik kalmayı başarmaktır.
Yani ben o an sadece susarak ya da başka bir konuya kayarak bu durumu atlatırım. Ve belki de en önemlisi o insanı “japon yapıştırıcısı ile boğmadan” önce kendimi test ederim. Ne kadar sakinleşebilirim? Ne kadar kontrol edebilirim duygularımı? Çünkü bu dünyada insanı en çok zorlayan şeylerden biri; başkalarının bize yaşattığı değil bizim o yaşadıklarımıza verdiğimiz tepki ve duygulardır. Ve bazen, tam da bu noktada, her şeyin bittiğini düşündüğümüz anda, aslında bitmeyen şeyin sadece bizim içsel tepkimiz olduğunu fark ederiz.
Bu yüzden nezaketsizliğe karşı yapabileceğimiz en iyi şey o kişiyi önemsemeyip kendi içimizi değiştirmeye çalışmaktır.
Çünkü öfkeyi bastırmak adına bir şeyler yapmak ne kadar tatmin edici olsa da sonunda bizi aynı noktaya getirir: Daha fazla öfke, daha fazla huzursuzluk.
Bu yüzden öfkeyi bu kadar büyütmek yerine sakinleşmeyi öğrenmeli, en azından o an için başkalarına ve kendimize daha fazla zarar vermemek adına bir adım geri atmalıyız.
Hiçbir başarısı olmayan insanlar nezaketsizdir. Oysa bizim literatür, adalet, ekoloji gibi yüzlerce alan için yapmamız gereken sekstilyonlarca şeyler var.
Nasuh Buğra Karadağ