Robert McCrum, iki yıl süren dikkatli bir incelemenin ardından, İngilizce yazılmış en iyi 100 romanı seçti.
- Murphy, Samuel Beckett (1938)
Roman, yazarın Fransızca yazdığı pek çok eserinin aksine, İngilizce yazılmıştır. 42 kez reddedildikten sonra, Beckett’in ressam arkadaşı Jack Yeats’in tavsiyesi üzerine Routledge tarafından basılmıştır.
Murphy, Beckett’in satrancın sanatsal ve metaforik olasılıklarına duyduğu tutkunun önemli bir örneğidir.
- The Big Sleep, Raymond Chandler (1939)
“Noir”, yani “kara roman” türünün ve “hard-boiled”/ “sert” polisiyenin ilk örneklerinden sayılan The Big Sleep, Büyük Uyku, Le Monde tarafından 1999 yılında “20. yüzyılın 100 kitabı” listesine seçilmiş, Guardian “En iyi 100 kitap”, Times Dergisi ise 2005 yılında “İngilizce yazılmış en iyi 100 kitap” seçkisine dâhil etmiştir.
- Party Going, Henry Green (1939)
Bir ev partisine trenle seyahat eden bir grup zengin insanın hikayesini anlatıyor. Sis nedeniyle, tren çok gecikmeli ve grup bitişik büyük demiryolu otelde oda alır. Hikayenin tüm eylemleri otelde gerçekleşir.
- At Swim-Two-Birds, Flann O’Brien (1939)
O’Brien’ın şaheseri ve metafiction’ın en sofistike örneklerinden biri olarak kabul edilir.
- The Grapes of Wrath, John Steinbeck (1939)
Gazap Üzümleri
Küçük toprak sahiplerinin bankalar ve tüccarlar tarafından aldatıldığı, insanların kuraklık, yoksulluk, zorbalık veya sadece açlık yüzünden evlerini terk etmek zorunda kaldığı ve 1930’larda 3 milyon insanın Kaliforniya’ya yeni bir yaşama başlamak için yerleştiği zor yıllarda, bireysel ailenin parçalanışı anlatılırken aynı zamanda bütün göçmenlerin de tek bir aile haline gelişi vurgulanmaktadır.
- Joy in the Morning, PG Wodehouse (1946)
“To dive into a Wodehouse novel is to swim in some of the most elegantly turned phrases in the English language.” – Ben Schott
- All the King’s Men, Robert Penn Warren (1946)
Roman, karizmatik popülist vali Willie Stark ve onun Buhran dönemi Derin Güney’deki siyasi entrikalarının hikayesini anlatıyor.
- Under the Volcano, Malcolm Lowry (1947)
Yanardağın Altında
Roman, 1938 yılında Meksika’nın küçük bir şehri olan Cuernavaca’da görevli, gözden düşmüş alkolik bir İngiliz konsolosun Ölüler Günü Festivali sırasında bir gün içerisinde yaşadıklarını konu edinmiştir. Kendisini yok edercesine alkol alan bu adamın anlaşılması güç ve intiharı çağrıştıran dipsomanik yaşantısı belki de yaklaşan II. Dünya Savaşı’nın tehdit ettiği, yok olmanın eşiğindeki bir uygarlığın metaforudur.
- The Heat of the Day, Elizabeth Bowen (1948)
The Heat of the Day’de Elizabeth Bowen, II.Dünya Savaşı’nın bombardıman baskınları sırasında Londra’nın gergin ve tehlikeli atmosferini zekice yeniden yaratıyor.
- Nineteen Eighty-Four, George Orwell (1949)
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, George Orwell tarafından kaleme alınmış alegorik bir politik romandır. Hikâyesi distopik bir dünyada geçer. Distopya romanlarının ünlülerindendir. Özellikle kitapta tanımlanan Big Brother (Büyük Birader) kavramı günümüzde de sıklıkla kullanılmaktadır. Aynı zamanda kitapta geçen “düşünce polisi” gibi kavramları da George Orwell günümüze kazandırmıştır.
- The End of the Affair, Graham Greene (1951)
İkinci Dünya Savaşı sırasında ve hemen sonrasında Londra’da geçen roman, takıntıları ve kıskançlığı üç ana karakter arasındaki ilişkiler içinde inceliyor.
- The Catcher in the Rye, JD Salinger (1951)
Çavdar Tarlasında Çocuklar
“Modern zamanların başyapıtı” olarak değerlendirilen bu eser, “ahlâk dışı” ve “açık saçık” bulunduğundan ABD’nin birçok tutucu bölgesinde uzun süre yasaklı kaldı. Hâlâ bazı Amerikan kütüphanelerinde yasaklı kalmasına rağmen, kitabın yasaklanması günümüzde ilginç bir hal almıştır: ABD’de lise düzeyinde en çok yasaklanan kitap olmasına rağmen aynı zamanda en çok okutulan kitaptır.
- The Adventures of Augie March, Saul Bellow (1953)
Büyük Buhran’da büyüyen beş parasız ve ebeveynsiz bir Chicago çocuğu olan Augie March, uşak, hırsız, köpek yıkayıcı, denizci ve satıcı da dahil olmak üzere vahşi bir dizi mesleğe tutunarak yaşam boyunca sürükleniyor. Kaderini şekillendirmeye çalışan diğerlerinden kolayca etkilenen bir ‘doğuştan acemidir.
- Lord of the Flies, William Golding (1954)
Sineklerin Tanrısı, liderlik savaşının insanların doğal yapısında olduğunu ve bunu kazanmak için de dost kazanma ve düşman kaybetme (gerekirse yok etme) yöntemlerini uygulamasını gösteren bir roman. Gruplaşmaların temelinde insanın en derinlerinde saklı pırıltıları ve kötülükleri meydana çıkarma uğraşındaki insanları betimliyor.
- Lolita, Vladimir Nabokov (1955)
Roman, ana karakter Humbert Humbert’in su pericikleri adını verdiği ergenlik çağındaki genç kızlara karşı cinsel tutkusunu konu eder.
Amerikalı-Rus yazar Nabokov’un en çok sevilen ve tanınıp ses getiren romanı olma özelliğini taşıyan Lolita, trajikomik bir romandır. Hikâyedeki ölümlerin, küçük bir kızın annesiz kalışı ile duyduğu üzüntünün arasında okur, yazarın nükteli anlatımı sayesinde kendisini gülmekten alamaz. Oldukça özgün ve eğlenceli bir dille yazılan Lolita Nabokov’un sanat hakkındaki görüşlerini dile getirdiği bir epilogla sona erer. Nabokov bu epilogun sonunda özgün anlatımının sırrını şu çarpıcı sözle verir: “Hiçbir dilin sihirbazı, elinde dudak ısırtan bir ayna, siyah kadife perdeler ve örtük çağrışımlarla gelenekler olmadan, bir dilin sınırlarını frakının kuyruğunu sallayarak aşmayı başaramaz.”
- On the Road, Jack Kerouac (1957)
Yolda
Büyük ölçüde otobiyografik olan ve çoğu unsuru gerçek hayattan alınan romanda Kerouac ve arkadaşlarının yüzyılın ortasında ABD’yi baştan başa dolaştığı yolculuklar ve daha sonra Beat Kuşağı olarak adlandırılacak yakın arkadaş çevresi anlatılır. Savaş sonrası Amerikan gençliğini en fazla etkileyen ve Beat kuşağını tanıtan eser kabul edilir.
- Voss, Patrick White (1957)
Yüreğimdeki Çöl
Roman, 1800 yıllarında bir seyyahın Avustralya’da keşif gezisinde yaşadığı zorlukları anlatıyor.
- To Kill a Mockingbird, Harper Lee (1960)
Bülbülü Öldürmek
Scout’a eşlik eden Jem, her ikisinin en yakın arkadaşı Dill ve bir avukat olan babaları Atticus Finch’in başlarından geçeni konu alan roman, ABD’de asılsız bir iddiayla yargılanan bir zenciyi savunmakla görevlendirilen, bu yüzden kasabanın geri kalanıyla ters düşen Atticus Finch’in etrafında şekillenir.
Romandaki “Dill” karakteri yazar Harper Lee’nin çocukluk arkadaşı olan Truman Capote’den esinlenilerek yaratılmıştır. O zamanki adı Truman Persons olan Capote, tıpkı romanda Dill’in Scout’ların kapı komşusu olduğu gibi, Harper Lee’nin kapı komşusuydu.
Romanın orijinal İngilizcesi, 1970’li yıllarda Türkiye’de yabancı dille eğitim yapan devlet okullarında (Maarif Bakanlığı Kolejleri) İngilizce derslerinde okutulmuştur.
- The Prime of Miss Jean Brodie, Muriel Spark (1960)
https://en.wikipedia.org/wiki/The_Prime_of_Miss_Jean_Brodie_(novel)
- Catch-22, Joseph Heller (1961)
Madde 22
Hikâye, ABD Ordusu Hava Kuvvetlerinde B-25 bombardımancısı olan Yüzbaşı John Yossarian’ı takip eder. Olayların çoğu kurgusal 256. filonun Akdeniz’in batısında, İtalya’nın Pianosa adasında konuşlandığı sırada meydana gelir. Roman, Yossarian’ın ve diğer havacıların hizmetlerini yerine getirip eve dönebilmek uğruna kampta yaşadıkları deneyimleri ve ruh sağlıklarını koruyabilme çabalarını konu alır. “Catch-22” ibaresi, “sorunlu bir durumda tek çözümün, sorunun özünde olan bir durum ya da kural tarafından engellenmesi” anlamında İngilizce’de kullanıma girmiştir.
Kaynakça:
https://www.theguardian.com/books/2015/aug/17/the-100-best-novels-written-in-english-the-full-list