Ah Napoli. Pompeii’den sonra Napoli’ye gittiğimizde İtalya’nın ülkemiz gibi hissettiğimiz bir şehrine gelmiştik. Sıcak ve samimi. Bu şehir bazı yönleriyle gerçekten Türkiye’nin şehirlerine benzemekteydi. Şehrin ana caddesini gezerken modern yapılar gözümüze çarpmıştı. O tarihi yapıların yanında modern yapıların da olduğu şehirde yürümek İstanbul’un İstiklal Caddesi’nde yürümekle eş değerdi. Ucu bucağı görünmeyen uzun cadde boyunca mağazaların vitrinlerine bakarak yürümüştük. Bu şehir İtalya’nın ekonomisi açısından önemli bir yere sahip. Liman şehri olmasının verdiği bir avantajla ülkenin ekonomik açıdan en değerli şehirlerinden biri. Bizim için bir nevi İstanbul, ama onlar için daha çok, göçmenlerin barındığı bir şehir. Ekonomik açıdan oldukça önemli bir değere sahip olan şehirde nüfusun çoğunluğunu göçmenler oluşturuyor. Aslında lüksün hiç uğramadığı şehirlerden biri Napoli. Her şey olduğu gibi güzel anlayışı içindeler neredeyse. İtalya’nın güneyinde Okyanusa kıyısı olan şehri Napoli’de o gün hava çok sıcaktı. Güneşin tadını çıkardığımız tek şehirdi bizim için. Napoli’yi gezerken aklında kalan ilginç bir şey var mı diye sorsalar siesta zamanı derim. Evet şu meşhur öğleden sonra dinlenme molaları siesta. Dinlenme diyorum ama aslında uyku zamanı oluyormuş onlar için. Öğleden sonra 14 ile 16 arası iki saat boyunca, bütün işi gücü bırakıp dinlenmeye geçiyor burada İtalyanlar. Kuzeydeki şehirlerden farklı olarak yaptıkları bu eylemle İtalya’da ‘tembel İtalyanlar unvanını’ almış bir şehir. Dünyanın kabul ettiği bu söylemle, aslında Napoli şehrindeki insanlar kendilerine zaman ayırma eylemini gerçekleştiriyorlar bana kalırsa. Bu şehir Popeii’den de anlaşılacağı üzere İtalya’nın en eski şehirlerinden biri. Hem eski hem kültürlü hem modern hem de tembel. Evet tam olarak kısa açıklaması bu olurdu Napoli’nin. Roma’nın meydanlarında bulunan kiliselerin avlularını, yavrusuna kucağını açmış anne modeline benzetmiştim önceki yazılarımda. Aynı görüntüyü Napoli şehrinin meydanında ki Piazza Del Plebiscito kilisesinde de görmek mümkün. Ama kilise öyle bir alana inşa edilmiş ki hem okyanusu hem de şehrin en büyük caddesini görüyor. Günün sonuna geldiğimizde hem otelimizi hem de bölgemizi değiştirmiştik. Ertesi günkü en heyecan verici şehrimiz Siena olacaktı.
YAZAR HAKKINDA
Sevcan Özbek Akın
Küçüklüğünden beri okuma heveslisi; önüne ne gelse okuyan, bu zamana kadar dünyanın birkaç ülkesi dahil, birçok sokak, mahalle, şehir gezmiş, biraz takıntılı, biraz dağınık birisi. Yazmayı ilk defa ortaokulda denemiş; ama ben bunu yapamıyorum, deyip vazgeçmiş. Bu tutku aklının bir köşesinde kalmış olacak ki yıllar sonra bu işin eğitimini almaya karar vermiş ve Yazarlık eğitimi sırasında harika insanlarla bir araya gelmiş büyük bir heyecanla karnavalın renklerinden biri olmaya karar vermiş.
Sayende pandemi döneminde gezmeye devam…
Ne kadar güzel anlatmışsın. Teşekkürler.