Bir tuval üzerine resim çizmek tüm bedenin gerinip uzamasına benziyorsa, kitap yapmak da, nasıl desem; bedenin eğilip bükülerek bir şeyin içine sığmaya çalışmasına benziyor. Büyük bir sayfayı, tekrar tekrar katladığınızda avucunuza sığar ama içindekiler küçülmez oldukları gibi kalır.
Yayıncılıkta, kitabın rahat okunmasına engel olmamak için, resimli kitap sanatçısının çift açılan sayfaların ortasına çizim yapmaması gerektiğine dair, açıkça söylenmeyen bir kural vardır. Bu kurala uyulmazsa ne olur?
Peki, bu kurala bilerek uymazsanız ne olur?
Ayna, Dalga ve Gölge kitapları sessiz kitap formatında olan bir üçleme. Birkaç sözcük dışında hiçbir metin yok kitaplarda. Aslında ilk başta bu kitaplardan birini önermeyi düşünüyordum. Ancak çizerin bu kitabını okuduktan sonra vazgeçtim ve üç kitabının yaratım sürecini anlattığı rehber nitelediğindeki bu kitabı önermeye karar verdim. Yine de kitabı okumayı düşünürseniz öncesinde üçlemeye bir göz gezdirmenizde fayda var tabii ki.
Kitapta çizer sessiz kitap fikrinin nasıl ortaya çıktığını, neleri anlatmak istediğini, resimlerken yaşadığı zorlukları, kullandığı teknikleri ve aşamaları, sınırların ve zorlukların nasıl yaratıcılığa dönüştüğünü anlatıyor.
Yer yer okur görüşlerine de yer vermesi sessiz kitapların ne kadar farklı okumalarının olabileceğinin de bir kanıtı.
Yazarların sorunları çözmek için uğraşan, hatta çözülecek sorunlar yaratan kişiler olduğunu düşünüyorum. Çözümlerin çoğu, sanatçının kendi çalışmalarının içindedir.
“Bir gün işe yarar” niyetiyle topladığım parçalar çoğalıp dururken, bir an geliyor, mucizevi bir kıvılcımla parlayarak birbirlerine bağlanıyorlar. Onların birleşip bir bütün olduklarını görmek beni mutlu ediyor. Düşüncelerim hikâyelere dönüşmeye başlıyor. İşte bu an, yaratma sürecimin en ilginç ve keyifli anı.
Yatay, upuzuuuun bir kitap yapmak istiyorum / Baskıdaki renkler gibi sadece iki ya da üç renk kullan / Güneşin ortalığı kavurduğu bir gün, şaşırtıcı bir gölge hissi / Her şeyin durduğu an / Bir çocuğun hayat dolu enerjisi / Bir çocuğun duyguları ve deniz / Yorgunluktan bitap düştüğüm bir gün / Işıldayan cam göbeği mavisi / Tam ortada güçlü bir başlık / Suyu iten yağlı kağıt / Monodram /Aramızdaki sınır / Kitaplar hakkında bir kitap…
Bu parçalar bir araya gelerek Dalga’yı oluşturdu.
Bu kitabı çok sevmemin nedenlerinden biri de kitaplarında hiç yazı olmamasına rağmen(ya da çok az), çizerin bize yazarlıkla ilgili de bir sürü ipucu veriyor olması. Bu yüzden “sessiz” kitapları okumak bana yepyeni bir bakış açısı kazandırdı. Bu kez bir yazar değil bir çizer bize söyledikleri ile değil söylemedikleri ile çok şey anlatıyor.
Zihninizde bir ışık yandıysa ya da en azından yandığını düşünüyorsanız, onu canlı tutmak için büyük çaba harcarsınız. Çalısmaya başladığınızdaysa o ilk fikir zayıflamaya başlar ve ortaya çıkan sonuç pek parlak olmayabilir. Saf bir tutkuyla ilerlerken, işin ortasına geldiğinizde kendinizden şüphe etmeye başlarsınız: Böyle bir şey mümkün mü, okurlar ne tepki verir, bunun ne anlamı var gibi pek çok düşünce aklınıza gelir. Böyle zamanlarda tek çarem, beni heyecanlandıran o ilk fikri hatırlamak oluyor.