Edebiyat

TILSIMLI SÖZCÜKLER

Pırlantam, minik kuşum, kelebeğim,

Seni öyle özledim ki… Bana daha dün akşam buluştuğumuzu hatırlatacaksın biliyorum. Oysa ben seni aylarca, yıllarca, hatta binlerce yıl boyunca görmemiş gibiyim… 19 Ekim 2014 tarihinde Sliding Spring adlı kuyruklu yıldız Mars gezegeninin yakınından geçmişti, hatırlıyor musun? Aynı gökyüzü olayının tekrarlanması için, yani birbirlerine kavuşmaları için yaklaşık bir milyon yıl daha beklemek gerekecekmiş. Şimdi sana Sliding Spring’in Mars’a kavuşmak için duyduğu acısının aynısını hissettiğimi söylesem bilmem bana inanır mısın?

Canımın içi, papatyam, hayatımın anlamı,

Bu mektubu sana …. Hay Allah… Hiç de mektup yazmaktan anlamam ki… Şimdi nasıl devam etmeli; akşam yemeğinden bahsetsem? Bu sefer de aklı fikri yemekte diyecek.  Acaba giriş kısmını mı değiştirmeli? Pırlantanın kesim şekli üzerinde durabilirim. Minik kuş ne kuşu? Saksağan mı, martı mı yoksa kerkenez mi? Kelebekler de çeşit çeşit, beneklisi başka, patlıcan moru başka. Düşününce aklıma gözleri geliyor, oradan devam edebilirim ama klişeye kaçmadan… Gözlerin yok deryaydı yok güneşti olmaz… Hem bu sevgi sözcüklerini de yerli yersiz kullanmamak gerek. Sırılsıklam aşık oldum, öldüm bittim dedin mi bir kez, ayvayı yedin. Ölmüş erkeği kim ne yapsın? Çaresiz, zavallı bir erkek kadar gülünç birini düşünemiyorum.

Onun kesinlikle reddedemeyeceği bir mektup yazmalıyım. Okuyunca yüreği pır pır etmeli. Koşa koşa bana gelmeli. Onu bir mektupla kendime kör kütük aşık edeceğim. Tılsımlı sözcükler bulmalıyım. Kendimi ağırdan satmalıyım. Hay Allah, mektup yazmaktan da hiç anlamam ki… Evet tabi ya. Neden daha önce aklıma gelmedi ki? Kaçan balık kovalanırmış. Şimdiden tezi yok, başlayıp bitirmeli. Bu akşam zarfı postaya verdim mi eli mahkûm hafta sonu koşa koşa bana gelecek…  Hımm şöyle bir kendime bakıyorum da… Saç sakal tıraşı olsam fena olmaz. Sahi, evde ikram edecek bir şeyler var mıydı?

***

Hanımefendi,

Öncelikle kimsiniz? Neden peşimde dolanıyorsunuz? Varlığımdan nasıl haberdar oldunuz? Sizinle hiç aynı ortamda bulunmadım.  Sizinle yemek yemedim, sesinizi duymadım. Sizi görmedim. Kısacası sizinle hiç tanışmadım. Tanışmayı da arzu etmem. Zira çok yoğunum. Size ayıracak vaktim yok.  Zaten o romantizm dedikleri kadınların pek hoşlandıkları gevezelikleri sığ ve çocukça bulurum.

Yaşınızı henüz bilmiyor olmakla birlikte pek toy olduğunuzu görebiliyorum. Çocuğum, kendinize acilen çeki düzen verin!  Size yegane tavsiyem, hayal aleminden sıyrılmanız, aklınızı başınıza toplamanız;  işinizle, varsa çoluk çocuğunuz ve eşinizle, yoksa arkadaşlarınızla; çalışarak, üreterek, bundan sonraki hayatınızı faydalı işlerle geçirmenizdir.

Sakın karşılık olarak kaleme kağıda sarılmayın, bana yazmaya kalkmayın. Yazacak olursanız o mektup posta kutuma ulaşmayacaktır zira posta kutumun kapağı size kilitlidir. Şayet posta kutuma girecek olsa da zarfı alıp eve sokmam. Velhasız evime ulaştı, zarfı açmam. Açsam da okumam. Es kaza göz gezdirecek olursam mektupta yazılan sözcüklerin tekine bile inanmayacağımı söylememe bilmem gerek var mı?

Lafı daha fazla uzatmadan burada noktalamayı uygun buluyorum. Hiç görüşmemek, kucaklaşmamak, öpüşmemek dileklerimle.

                                                                                                                                                             Bir Yabancı

Irmak Erkan

Bir gece yatağından kalktı. En sevdiği pantolonunu, gömleğini giydi, cüzdanını yanına aldı, çantasını sırtladı; karısını ve çocuklarını öpüp odadan çıktı. Çalışma odası soğuk, karanlıktı. Ahşap masanın üzerindeki gece lambasını yaktı, sobayı tutuşturdu. Sandalyesine oturdu, yazmaya başladı.

YAZAR HAKKINDA

Irmak Erkan

Bir gece yatağından kalktı. En sevdiği pantolonunu, gömleğini giydi, cüzdanını yanına aldı, çantasını sırtladı; karısını ve çocuklarını öpüp odadan çıktı.
Çalışma odası soğuk, karanlıktı. Ahşap masanın üzerindeki gece lambasını yaktı, sobayı tutuşturdu. Sandalyesine oturdu, yazmaya başladı.

Bir Yorum Yazın

5 + 1 =

1 Yorum