Ben “Juan Pablo Castel, yani María Iribarne’yi öldüren şu ressam…”
Tünel, varoluşçu bir anti-kahramanın cinayet itirafnamesidir. Fransızcaya çevrilmesini Albert Camus‘nün önerdiği, Graham Greene‘in hayranlıkla karşıladığı bir başyapıt. Ernesto Sàbato‘nun felsefi ve edebi evrenindeki yolculuğunun da ilk adımı.Tünel, çağımızın temel entelektüel sorunlarını, toplumların ve ruhlarımızın karanlık, izbe köşelerini didikleyen bir üçlemenin ilk kitabı.
Yaratıcılık, dışavurum, istense de istenmese de, sonuçta, en azından tek bir kişiyle duygudaşlık, anlamdaşlık için değil midir? Ya böyle bir kişiye rastlarsa yaratıcı?
İşte, ressam Castel’in öyküsü böyle bir rastlaşmayla; María’yla başlar. Kurtarıcısını, tüneldaşını bulmuş gibidir. Marazi bir ruh taşkınlığıyla sarılır María’ya…
Aşkın, takıntının, kuşkunun, kıskançlığın, sıkıntı ve deliliğin kol gezdiği Castel’in dünyasında gerçeklik duygusu adım adım yitirilir. Geride ne yaratıcı, ne de yaratı kalır. Cinayet de çözümsüzdür, kalıcı olan tek şey sonu gelmeyen kuşku döngüsüdür. İflah olmaz aşkları, ruh tutulmalarını bilenler için…
John Fante ve Albert Camus sevenlerin etkileneceği bir kitap. Olmayan mührümü basarım! 🙂