Edebiyat

VAGON

“Bazı geceler bir trende yolculuk ettiğimi görüyorum. Vagonda yalnız değilim. Pulman koltuklarda her kesimden insan var. Tren her gün aynı şehre varıyor. Pencereden izliyorum. Yaklaştıkça yeşillikler siliniyor. Gökyüzünün mavisi kirleniyor. Gri fabrikaların, köhne apartmanların üzerine dev bir bulut çökmüş.

İmdat kolunu çekmek, trenden inmek istiyorum. Fakat huzursuzluğumu kimse paylaşmıyor. Umursamıyorlar. Aksine sabırsızlar. Bir an önce şehre varmak istiyorlar.

Neyse ki tren, yolculuk boyunca küçük istasyonlarda kısa molalar veriyor. O zaman dışarı çıkıyorum. Karşı tepeler renk renk. Bin bir çeşit otla, çiçekle dolu. Fakat ıssız, kimsesiz. Oraların bir zamanlar büyük yazarların, şairlerin uğrak yeri olduğunu biliyorum. Evet, belki onlar gibi zirveye çıkmaya nefesim yetmeyebilir. Onların keşfettiklerini bulamayabilirim; ancak pekala eteklerde ben de dolaşabilirim; yamaca tırmanmayı deneyebilirim. Onların gittikleri yolu izleyebilirim hatta fundalıkların arasında kendi yolumu da çizebilirim. “

Adam ayakkabısının ucuyla beton iskeleye saplı halka ile oynuyordu. Halkanın diğer ucuna balıkçı teknesi bağlanmıştı.

“Peki neden ben de siren sesini duyduğumda diğerlerinin ardına takılıp vagona geri biniyorum? Neden isyan etmiyorum?”

“Sorumlulukların var”, dedi kadın. “Karın var, ailen var.”

Teknenin burnu açık denize doğruydu, dalgaların her kıpırtısında limandan ayrılmak ister gibi öne doğru atılıyor; manila halat her seferinde esniyor, sönümleniyor; tekne tatlı tatlı usturmaçaya çarpıyordu.

“Cesur değilim”, dedi adam. “Yalnız kalmak, kaybolmak beni ürkütüyor.”

İskelede ikisinden başka kimse yoktu. Sere serpe uzanmış bir kedi güneşleniyordu. Kadın adamın omzuna başını yaklaştırdı. Açık denize doğru baktılar. Maviliklerin arasında beli belirsiz bir şilep seçilebiliyordu.

Irmak Erkan

Bir gece yatağından kalktı. En sevdiği pantolonunu, gömleğini giydi, cüzdanını yanına aldı, çantasını sırtladı; karısını ve çocuklarını öpüp odadan çıktı. Çalışma odası soğuk, karanlıktı. Ahşap masanın üzerindeki gece lambasını yaktı, sobayı tutuşturdu. Sandalyesine oturdu, yazmaya başladı.

YAZAR HAKKINDA

Irmak Erkan

Bir gece yatağından kalktı. En sevdiği pantolonunu, gömleğini giydi, cüzdanını yanına aldı, çantasını sırtladı; karısını ve çocuklarını öpüp odadan çıktı.
Çalışma odası soğuk, karanlıktı. Ahşap masanın üzerindeki gece lambasını yaktı, sobayı tutuşturdu. Sandalyesine oturdu, yazmaya başladı.

Bir Yorum Yazın

1 + 1 =

4 Yorum